Mevzuat Değişiklikleri

Yargı Alanında Önemli Değişiklikler İçeren 8. Yargı Paketi Meclise Sunuldu

Ankalex Logo EN-2

Kamuoyunda 8. Yargı paketi olarak bilinen yargı alanında köklü düzenlemeler içeren Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (“Kanun Teklifi”), 16.02.2024 tarihinde TBMM Başkanlığına sunuldu. Kanun değişikliği ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (“CMK”), 2004 sayılı İcra İflas Kanunu (“İİK”), 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (“TMK“) ve 6384 sayılı Kanun kapsamında kurulan Tazminat Komisyonu’nun görev alanı başta olmak üzere pek çok alanda önemli değişiklikler öngörülmektedir.

Kanun teklifinin gerekçesi incelendiği zaman temel amacın, özellikle yargıda yaşanan gecikmelerin engellenmeye çalışıldığı, yargı alanında uygulanan sürelerin yeknesaklaştırılmaya çalışıldığı, son dönemlerde Anayasa Mahkemesi’nin (“AYM”) vermiş olduğu iptal kararlarına uyum sağlanması amacıyla gerekli kanuni düzenlemelerin yapılmasının ve adalet hizmetlerine daha etkin erişim sağlanmasının hedeflendiği görülmektedir. Kanun teklifine bağlantıyı kullanarak erişebilirsiniz. Kanun teklifinin detaylarına aşağıda yer vermekteyiz.

İİK Kapsamında Hafta Olarak Belirlenen Sürelerin, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa (“HMK”) Uygun Olarak İşlemesi Düzenlenmektedir

Kanun teklifinin 1. maddesi ile İİK m. 19/2 hükmüne, Müddet, hafta olarak belirlenmiş ise başladığı güne son hafta içindeki karşılık gelen günde biter.” ibaresinin eklenmesi öngörülmektedir. Bu sayede; İİK kapsamında sürenin hafta olarak belirlenmesi halinde hafta olarak belirlenen sürenin, HMK’da yer alan hafta olarak belirlenen sürelerin işlemesine ilişkin yöntemle yeknesak olarak işlemesi hedeflenmektedir.

İİK Kapsamında Sermaye Şirketleri ve Kooperatiflerin Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırılması Usulünde Verilecek Karara Karşı İstinaf ve Temyiz Kanun Yoluna Başvuru İmkanı Getirilmektedir

Halihazırda İİK m. 309/p-3 hükmüne göre, sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılması usulünde verilecek tasdik veya ret kararına karşı, kararın tebliğinden itibaren on gün içinde borçlu ve tasdik duruşması sırasında itirazda bulunmuş olan alacaklıların temyiz hakkı mevcuttur.

Kanun teklifinin 2. maddesi ile hükmün “Tasdik veya ret kararına karşı borçlu ve tasdik duruşması sırasında itirazda bulunmuş olan alacaklılar; tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde istinaf yoluna, istinaf incelemesi üzerine verilen karara karşı da tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurabilir.” şeklinde değiştirilmesi öngörülmektedir. Bu sayede sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılması usulünde verilecek tasdik veya ret kararlarına karşı hem istinaf kanun yoluna başvuru imkanı getirilmekte hem de başvuru süresinin kararın tebliğinden itibaren iki hafta olması amaçlanmaktadır.

İİK Kapsamında Verilen Hükümlere Karşı Temyiz Kanun Yoluna Başvuru Usulü HMK Hükümleriyle Yeknesak Hale Getirilmektedir

İİK m. 364/2 hükmü, aynı maddenin 1. fıkrasına göre belirlenen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceğini ve başvuruda HMK hükümlerinin uygulanacağını düzenlemektedir. Aynı zamanda, kötüniyetli olarak temyiz başvurusunda bulunulması halinde HMK m. 422 hükmünün uygulanacağı da düzenlenmektedir.

Kanun teklifinin 3. maddesi ile İİK m. 364/2 hükmünün sadece 1. cümlesinin “Birinci fıkrada belirtilen kararlara karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir; temyiz yoluna başvurma ve incelemesi Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır.” şeklinde değiştirilmesi öngörülmektedir. Bu sayede, İİK kapsamında temyiz kanun yoluna başvuruya ilişkin süresinin HMK hükümleri ile yeknesak hale getirilmesi ve temyiz incelemesinin hangi kanuna göre yapılacağı hususundaki tereddütlerin giderilmesi amaçlanmaktadır.

Son olarak, kanun teklifinin 37. maddesi ile İİK’da yer alan sürelerde değişiklik yapıldığına ve tüm kanun kapsamında, “on gün”, “yedi gün”, “on beş gün” olarak belirlenmiş sürelerin “iki hafta” olarak; “otuz gün” şeklinde belirlenen sürelerin “bir ay” olarak değiştirildiğine de dikkat edilmelidir.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu (“TMK”) Kapsamında Özgürlüğü Bağlayıcı Ceza Sebebiyle Kısıtlama Şartlarında Değişikliğe Gidilmektedir

TMK m. 407 hükmünün önceki halinde, bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkum olan her erginin kısıtlanacağı düzenlenmekteydi. Söz konusu hükme karşı yapılan iptal başvurusu neticesinde AYM, 23.06.2023 tarihli ve 32230 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan E. 2022/105, K. 2023/54 sayılı kararı ile hükmün iptaline karar vermiştir. AYM iptal gerekçesinde; ayırt etme gücüne sahip ve hukuki işlemlerini tek başına yürütebilecek erginlerin, hukuki işlemlerini yapıp yapamayacaklarına dair araştırma yapılmaksızın sırf özgürlüğü bağlayıcı cezadan ötürü kısıtlanmalarının ağır bir tedbir olduğunu belirtmişti. Karara dair detaylı açıklamalarımıza bağlantıyı kullanarak erişebilirsiniz.

AYM’nin iptal kararına uygun olarak kanun teklifinin 5. maddesinde özgürlüğü bağlayıcı cezaya bağlı olarak kısıtlama şartları yeniden belirlenmektedir. Kanun teklifine göre:

  • Kesinleşmiş hapis cezasının infazı amacıyla ceza infaz kurumunda bulunan ergin kişinin, kendi isteği üzerine kısıtlanacağı veya kendisine kayyım atanacağı düzenlenmektedir.
  • Toplam beş yıl veya daha fazla kesinleşmiş hapis cezasının infazı amacıyla ceza infaz kurumunda bulunan ergin bir kişinin ise, isteği bulunmasa dahi kişiliğinin veya malvarlığının korunması bakımından gerekli görülmesi halinde kısıtlanabileceği düzenlenmektedir. AYM’nin iptal gerekçesini dikkate alan kanun koyucu, vesayet makamının karar vermeden önce hükümlüyü dinleyeceğini düzenlemiştir.

Ayrıca kanun teklifinin 6. maddesi ile TMK m. 409/2- 2. cümle hükmünde de değişiklik yapılmaktadır. Yukarıda yer verilen AYM kararı ile maddenin önceki halinde yer alan cümlenin de iptaline karar verilmişti. İptal edilen hüküm ise şu şekildeydi:

“Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle kısıtlamaya ancak resmi sağlık kurulu raporu üzerine karar verilir. Bu raporun tanzimi için gerektiğinde 436 ncı madde hükümleri uygulanır. Hakim, karar vermeden önce, kurul raporunu göz önünde tutarak kısıtlanması istenen kişiyi dinleyebilir.”

Kanun teklifinin 6. maddesi ile AYM’nin iptal gerekçesine uygun olarak maddeye aşağıdaki hükmün eklenmesi öngörülmektedir:

“Resmi sağlık kurulu raporunun tanzimi için gereklilik bulunması halinde 436 ncı madde hükümleri uygulanır”

Kanun teklifinin 7. maddesi kapsamında ise, yukarıda atıf yapılan TMK m. 436 hükmünde AYM’nin iptal kararına uygun düzenlemeler yapılmaktadır. Kanun teklifinin 7. maddesi ile yapılması hedeflenen değişiklik şu şekildedir:

“Resmi sağlık kurulu raporunun alınabilmesini temin amacıyla; kişinin vücudundan kan veya benzeri biyolojik örneklerle kıl, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilir, kişiye gerekli tıbbi müdahaleler yapılabilir ve gerektiğinde kişi, hekim ön raporu üzerine en fazla yirmi gün süreyle sağlık kuruluşuna yerleştirilebilir. Hekim ön raporu üzerine verilen yerleştirme kararı derhal ilgiliye ve yakınlarına bildirilir. İlgili veya yakınları, bu karara karşı bildirimden itibaren on gün içinde denetim makamına itiraz edebilir, yapılan itiraz kararın icrasını durdurmaz. İtiraz denetim makamınca ivedilikle karara bağlanır.”

Maddenin önceki hali ise şu şekildeydi:

“Resmî sağlık kurulu raporunun alınabilmesini temin amacıyla; kişinin vücudundan kan veya benzeri biyolojik örneklerle kıl, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilir, kişiye gerekli tıbbi müdahaleler yapılabilir ve gerektiğinde kişi, hekim ön raporu üzerine en fazla yirmi gün süreyle sağlık kuruluşuna yerleştirilebilir.”

Maddede yer alan “ve gerektiğinde kişi, hekim ön raporu üzerine en fazla yirmi gün süreyle sağlık kuruluşuna yerleştirilebilir.” ibaresinin AYM’nin yukarıda yer verilen kararı ile iptal edilmesi sonrasında kanun koyucu, yerleştirme kararına karşı gerekli itiraz mekanizmasını ihdas etmiştir.

Son olarak, kanun teklifinin 8. maddesi kapsamında, yukarıda yer verilen AYM kararıyla iptal edilen TMK m. 471 hükmü de yeniden düzenlenmektedir. AYM’nin iptal kararı öncesinde hüküm şu şekildeydi:

“Özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkumiyet sebebiyle kısıtlı bulunan kişi üzerindeki vesayet, hapis halinin sona ermesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.”

Kanun koyucu anılan hükmün 1. fıkrasından sonra gelmek üzere AYM’nin iptal kararına uygun olarak, hapis halinin devamı süresince de kısıtlanan kişinin kısıtlama kararına itiraz etmesi usulünü öngörmektedir. Aynı zamanda kanun teklifinin 8. maddesiyle eklenen hüküm kapsamında, kısıtlanan kişinin kişiliğinin veya malvarlığının korunması sebebinin ortadan kalkması kısıtlamanın kendiliğinden ortadan kalkması sebebi olarak öngörülmektedir. TMK m. 471’e eklenmesi öngörülen hüküm şu şekildedir:

“MADDE 471- Özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkumiyet sebebiyle kısıtlı bulunan kişi üzerindeki vesayet, hapis halinin hukuka uygun bir şekilde sona ermesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.

Hapis halinin devamı süresince aşağıdaki şartların varlığı halinde vesayet sona erdirilebilir:

  1. Toplam beş yıldan az olan hapis cezasının infazına bağlı olarak verilen kısıtlama kararları bakımından kişinin isteminin bulunması,
  2. Toplam beş yıl veya daha fazla kesinleşmiş hapis cezasının infazına bağlı olarak verilen kısıtlama kararları bakımından kişinin talebi üzerine kişiliğinin veya malvarlığının korunması sebebinin ortadan kalkması.”

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda (“TCK”) Düzenlenen Adli Para Cezası Sınırlarında Değişiklik Yapılmaktadır

Yürürlükte olan TCK m. 52/2 hükmüne göre, adli para cezasına hükmedilecek hallerde hakim, en az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olan bir gün karşılığı adli para cezası takdir eder.

Kanun teklifinin 10. maddesi uyarınca, en az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olan bir gün karşılığı adli para cezası tutarlarında değişiklik yapılarak en az yüz ve en fazla beşyüz Türk Lirası şeklinde adli para cezası uygulanmasına geçilecektir. Bu sayede adli para cezalarında caydırıcılığın artırılması hedeflenmektedir.

Silahlı Örgüte Üye Olmamakla Beraber Örgüt Adına Suç İşlenmesini Düzenleyen TCK m. 220/6 Hükmü AYM’nin İptal Kararına Uygun Olarak Yeniden Düzenlenmektedir

TCK m. 220 hükmü, AYM’nin 08.12.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan E. 2023/132, K. 2023/163 sayılı 26.10.2023 tarihli kararı ile iptal edilmişti. AYM söz konusu karar kapsamında, örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyenlerinin ayrıca örgüt üyeliğinden cezalandırılmasını düzenleyen TCK m. 220/6 hükmünü suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı bularak iptal etmişti. Karara dair detaylı açıklamalarımıza bağlantıyı kullanarak erişebilirsiniz. İptal kararından önce hüküm şu şekildeydi:

“Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır.”

Kanun teklifinin 10. maddesi ile TCK m. 220/6 hükmü, AYM’nin iptal kararına uygun olarak yeniden düzenlenmektedir. Eklenmesi öngörülen hüküm şu şekildedir:

“(6) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca iki yıl altı aydan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İşlenen suçun niteliğine göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır.”

Haksız Koruma Tedbiri Nedeniyle Tazminat İsteminin Kapsamı Genişletilmektedir

CMK m. 141 hükmü, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında haksız koruma tedbirine maruz kalan kişiler açısından tazminat isteminin kapsamını ve tazminat isteminin usulünü düzenlemektedir. Kanun teklifinin 12. maddesi ile CMK m. 141/k bendine, “adli kontrol” ibaresi eklenmektedir. Bu sayede, soruşturma ve kovuşturma aşamasında haksız olarak adli kontrol uygulamasına tabi tutulan kişinin de tazminat istemesinin önü açılmaktadır.

Buna ilaveten aynı maddeye tamamen yeni bir hüküm olan (k) bendinin eklenmesi de öngörülmektedir. Eklenen hüküm şu şekildedir:

“l) Konutunu terk etmemek veya uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tabi olmak ve bunları kabul etmek şeklindeki adli kontrol yükümlülükleri uygulandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,”

Söz konusu hüküm kapsamında; soruşturma ve kovuşturma aşamasında konutunu terk etmeme veya uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tabi tutulan kişiler için de tazminat talebi imkanı getirilmektedir.

Haksız Koruma Tedbiri Nedeniyle Tazminat İstemlerinde Tazminat Komisyonuna İnceleme Yetkisi Verilmektedir

Kanun teklifinin 13. maddesiyle CMK m. 142 hükmünde değişiklik yapılarak bazı koruma tedbirlerinin uygulanmasından doğan tazminat istemlerinde 6384 sayılı Kanun ile ihdas edilen Tazminat Komisyonuna tazminat talebini inceleme yetkisi verilmektedir.

Kanun teklifinin 13. maddesiyle yapılan değişiklik ile özet olarak; CMK m. 141/e, f ve l bentlerinde sayılan koruma tedbirlerinin uygulanmasından kaynaklanan tazminat istemlerinde, 6384 sayılı Komisyonunun Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Kanun’da (“6384 sayılı Kanun”) düzenlenen Tazminat Komisyonu tazminat istemini incelemekle yetkili makam olarak öngörülmektedir. Başka bir deyişle:

  • Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
  • Mahkum olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
  • Konutunu terk etmemek veya uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tabi olmak ve bunları kabul etmek şeklindeki adli kontrol yükümlülükleri uygulandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen kişilerin haksız koruma tedbirlerinden kaynaklanan tazminat istemlerini incelemekle yetkili makam Tazminat Komisyonu olmaktadır.

Değişiklikle, koruma tedbirleri nedeniyle yapılacak bu tazminat istemlerinin 6384 sayılı Kanunla kurulan Tazminat Komisyonuna yapılması öngörülmekte ve bu istemlerin idari başvuru yoluyla hızlı bir biçimde sonuçlandırılması amaçlanmaktadır. Böylelikle, tespiti herhangi bir yargılama yapılmasını gerektirmeyen tazminat istemleri hakkında kısa sürede karar verilmesi sağlanmış olacaktır.

Son olarak CMK m. 142/8 maddesine eklenen hükümle beraber, ağır ceza mahkemesinin tazminat istemiyle ilgili yaptığı inceleme neticesinde verdiği karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulabileceği ve istinaf mercinin, uyuşmazlığı esastan inceleyip kesin olarak karara bağlayacağı düzenlenmektedir. Anılan hüküm şu şekildedir:

“Karar yerinde görülmezse bölge adliye mahkemesince işin esası hakkında karar verilir. Bölge adliye mahkemelerince bu fıkra uyarınca verilen kararlar kesindir.”

AYM’nin İptal Kararı Sonrasında Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (“HAGB”) Yeniden Düzenlenmektedir

Bilindiği üzere, AYM’nin 01.08.2023 tarihli ve 32266 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan E. 2022/120, K. 2023/107 sayılı kararı sayılı kararı ile HAGB kurumunu düzenleyen CMK m. 231/5-14 hükümlerinin iptaline karar verilmişti. Sanığa yeterli güvenceler sağlamayan ve aynı zamanda mağdurlar yönünden de yeterli giderim sağlamayan CMK m. 231/5 hükmünün Anayasa’ya aykırı olduğuna karar veren AYM aynı zamanda, maddenin diğer fıkralarının da uygulama alanı kalmadığını belirtmiştir. AYM, kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar vermişti. Karara dair detaylı açıklamalarımıza bağlantıdan erişebilirsiniz.

Karar henüz yürürlüğe girmeden, kanun teklifinin 15. maddesi ile CMK m. 231/5-14 hükümleri yeniden düzenlenmektedir.

Kanun teklifi incelendiği zaman, CMK m. 231/5 hükmünün iptal kararı öncesindeki haliyle aynen muhafaza edildiği görülmektedir. Buna karşılık, CMK m. 231/6 hükmünde daha öncesinde yer alan “Sanığın kabul etmemesi halinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” hükmünün, kanun teklifine dahil edilmediği görülmektedir. Yani HAGB kararı verilebilmesi için önceden sanığın rızasının aranmasına yönelik uygulamaya son verilmiştir. Kanun teklifi ile CMK m. 231/7-10 maddelerinin, iptal kararı öncesindeki halinin aynen muhafazası öngörülmektedir.

CMK m. 231/11 hükmü ise, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması halinde mahkemenin; hükmü açıklayacağını, sanığın durumunu değerlendireceğini veya koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkumiyet hükmü kurabileceğini düzenlemektedir. Kanun teklifi ile anılan maddenin son fıkrası haricinde herhangi bir değişiklik yapılmamaktadır. Buna karşılık, AYM’nin iptal gerekçesine uygun olarak, tesis edilecek bu yeni hükme karşı itiraz edilebileceği düzenlenmektedir. İtiraz merciinin ise ancak bu fıkradaki koşullarla sınırlı olarak bir değerlendirme yapabileceği hükme bağlanmaktadır.

AYM’nin iptal gerekçesinde en ağır eleştiriyi yaptığı HAGB kararına karşı başvurulabilecek kanun yolu ise tamamen yeniden düzenlenmektedir. İptal kararı öncesinde CMK m. 231/12 hükmü, HAGB kararına karşı kanun yolu olarak itirazı öngörmüştü. Kanun teklifi ile HAGB kararına karşı istinaf kanun yolu öngörülmektedir. Bölge Adliye Mahkemesi incelemesinden geçen HAGB kararlarının temyiz incelemesine açık olup olmayacağı noktasında CMK m. 286 hükmüne atıf yapılmaktadır. Ayrıca HAGB kararını ilk derece mahkemesi sıfatıyla Bölge Adliye Mahkemesi’nin veya Yargıtay’ın vermesi halinde temyiz yoluna gidilebilir. Son olarak, istinaf ve temyiz yolunda karar ve hükmün, usul ve esasa ilişkin hukuka aykırılıklar yönünden inceleneceği de hükme bağlanmaktadır. Kanun teklifi ile CMK m. 231’e eklenecek en önemli fıkra olan 12. fıkraya, önemine binaen aşağıda yer vermekteyiz:

“(12) 272 nci maddenin üçüncü fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi tarafından verilen kararlar hakkında 286 ncı madde hükümleri uygulanır. 272 nci maddenin üçüncü fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ilk derece mahkemesi sıfatıyla bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay tarafından verilmesi halinde temyiz yoluna gidilebilir. İstinaf ve temyiz yolunda karar ve hüküm, usul ve esasa ilişkin hukuka aykırılıklar yönünden incelenir.”

Kaçak Sanık Hakkında Mahkumiyet veya Ceza Verilmesine Yer Olmadığı Kararı Haricinde Hüküm Kurulabilmesi Öngörülmektedir

CMK m. 247/3 hükmü, kaçak sanık hakkında kovuşturma yapılabileceğini ancak daha önce sorgusu yapılmamış ise, mahkumiyet kararı verilemeyeceğini düzenlemekteydi. Anılan hüküm, AYM’nin 10.05.2023 tarihli ve 32186 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 02.03.2023 tarihli ve E.2022/145 sayılı başvuru numaralı kararı ile iptal edilmişti. AYM kararında, kaçak sanık hakkında aleyhe sonuçlar doğurabilen mahkûmiyet dışındaki kararlar bakımından, sanığın sorgusu yapılmaksızın davanın bitirilebilmesini adil yargılanma hakkı ihlali sayılmıştı. AYM kararında, mahkumiyet haricindeki ceza verilmesine yer olmadığı kararı gibi kararların da esasen aleyhe sonuç doğuracak nitelikte olduğu vurgulanmış ve sorgusu yapılmayan sanık hakkında bu türde kararlar verilmesi hak ihlali sayılmıştı. Karara dair detaylı açıklamalarımıza bağlantıyı kullanarak erişebilirsiniz.

Kanun teklifinin 16. maddesi ile iptal edilen kanun hükmü yeniden düzenlenmekte ve bu sefer, AYM kararına uygun olarak, daha önce sorgusu yapılmamış kaçak sanık hakkında mahkumiyet ve ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemeyeceği düzenlenmektedir.

AYM’nin İptal Kararı Sonrasında CMK Basit Yargılama Usulünde İtiraz Yeniden Düzenlenmektedir

Geçtiğimiz aylarda AYM, basit yargılama usulü ile verilen karara itiraz edilmesi üzerine hükmü veren mahkemece duruşma açılarak yargılamaya devam edilmesini öngören CMK m. 252/2 hükmünü iptal etmişti. AYM’ye göre, basit yargılama usulüne göre hüküm verdikten sonra itiraz üzerine uyuşmazlığı tekrar aynı mahkemenin ele alması hakimlerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile adil yargılanma hakkı ile bağdaşmamaktadır. CMK m. 252/2 hükmünün iptali sonrasında geri kalan CMK m. 252/3-6 numaralı fıkraların da işlerliğinin kalmadığı tespit edilmiş ve bu maddeler de iptal edilmişlerdir. AYM’nin 11.10.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan E. 2020/79, K. 2023/113 sayılı ve 22.06.2023 tarihli kararı hakkındaki detaylı açıklamalarımıza bağlantıyı kullanarak erişebilirsiniz.

İptal kararı sonrasında kanun teklifinin 17. maddesi kapsamında basit yargılama usulünde itiraz kurumu yeniden düzenlenmektedir. İptal kararından önceki CMK m. 252/2 hükmünde, itiraz üzerine hükmü veren mahkemece duruşma açılacağı ve genel hükümlere göre yargılamaya devam olunacağı hükme bağlanmıştı. AYM’nin itiraz üzerine aynı mahkemenin kendi kararını inceleme konusu yapmasını eleştirmesi üzerine kanun teklifinde bu husus tamamen değiştirilmiştir. Kanun teklifi ile itirazı incelemeye merciin, kararı veren mahkemeden başka bir mahkeme olması öngörülmüştür ve teklifteki hüküm şu şekildedir:

“İtiraz üzerine hükmü veren mahkemece dosya, o yerde birden fazla asliye ceza mahkemesi bulunması halinde tevzi kriterlerine göre belirlenen asliye ceza mahkemesine gönderilir ve bu mahkemece duruşma açılarak genel hükümlere göre yargılamaya devam olunur. Tek asliye ceza mahkemesinin bulunduğu yerlerde ise, aynı mahkemede yetkili başka bir hakim varsa bu hakim tarafından; aksi halde adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu başkanınca görevlendirilen hakim tarafından duruşma açılır ve genel hükümlere göre yargılamaya devam olunur. Taraflar gelmese bile duruşma yapılır ve yokluklarında 223üncü madde uyarınca hüküm verilebilir. Taraflara gönderilecek davetiyede bu husus yazılır. Duruşmadan önce itirazdan vazgeçilmesi halinde duruşma yapılmaz ve itiraz edilmemiş sayılır.”

CMK Kapsamında İstinaf ve Temyiz Başvuru Süresinin Gerekçeli Kararın Tebliğinden İtibaren Başlaması Öngörülmektedir

AYM, 24.10.2023 tarihli ve 32349 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan 26.07.2023 tarihli ve E. 2022/144 K. 2023/137 sayılı kararı ile ceza yargılamasında duruşmada kısa kararın açıklanmasından sonra istinaf kanun yoluna başvuru süresinin başlamasını öngören CMK m. 273/1 hükmünü iptal etmişti. AYM’nin gerekçesi, duruşmada açıklanan gerekçe içermeyen kısa karardan itibaren istinaf süresinin başlatılmasının mahkemeye erişim hakkının ihlali olmasıdır. Karara dair detaylı açıklamalarımıza bağlantıyı kullanarak erişebilirsiniz.

AYM’nin kararına uygun olarak, kanun teklifinin 18. ve 19. maddeleri ile hem temyiz başvurusunda hem de istinaf başvurusunda sürenin, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlaması öngörülmektedir.

6384 Sayılı Kanun Kapsamında Tazminat Komisyonu’nun Görev Alanında Genişlemeye Gidilmektedir

6384 sayılı Kanun esasen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (“AİHM”) yapılmış başvuruların tazminat ödenmek suretiyle çözülmesi amacıyla ihdas edilmiş bir kanun iken, sonraki tarihlerde yapılan değişiklikler ile kapsamı genişletilmiştir. Dolayısıyla 6384 sayılı Kanun açısından artık salt AİHM’e yapılan başvuruların çözümü için öngörülmüş bir kanun nitelemesi yapılamaz. Kanun koyucu da bu duruma ve aşağıda açıklanacak görev alanındaki genişlemeye uygun olarak kanun teklifinin 23. maddesi ile 6384 sayılı Kanun’un adının Tazminat Komisyonunun Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Kanun” olarak değiştirilmesini öngörmektedir.

Ayrıca aşağıda detayları açıklanacağı üzere Tazminat Komisyonu’na, kanun teklifi kapsamında makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle uğranılan manevi zarar istemlerini inceleme yetkisi verilmektedir. Bunun altında yatan sebep, AYM’nin geçtiğimiz aylarda yayınlanan “Keser Altıntaş Başvurusu” hakkındaki kararıdır. Bu başvuruya giden süreci ve kanun teklifi ile ihdası öngörülen düzenlemeye giden süreci şu şekilde özetleyebiliriz:

Türkiye’de yargının yavaş işleyişi bilinen bir gerçektir. Bu sorunun çözümü amacıyla öncelikle, 25.07.2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanunla, 6384 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 2. madde kapsamında; 31.07.2018 tarihi itibarıyla AYM’de derdest olan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi ile mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da hiç icra edilmemesine yönelik bireysel başvuruların, kabul edilemezlik kararı sonrasında yapılacak müracaat üzerine Komisyon tarafından sonuçlandırılması imkanı getirilmiştir.

AYM, bu tarihten sonra yapılan aynı mahiyetteki bireysel başvuruları incelemeye devam etmiştir. Fakat daha sonrasında vermiş olduğu 05.07.2022 tarihli ve 2021/58970 başvuru numaralı Nevriye Kuruç kararında pilot karar usulünün uygulanmasına karar vermiştir. Pilot karar kapsamında, yapılan düzenlemeye rağmen makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak yapısal bir sorun bulunduğunu vurgulamış ve bu yapısal sorunun giderilmesi amacıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle ortaya çıkacak zararların tazmin edilmesi için Anayasa’nın 40. maddesi gereğince bireysel başvurudan önce etkili bir başvuru yolunun oluşturulması gerektiğini belirtmiştir.

Buna uygun olarak kanun koyucu, 6384 sayılı Kanun’un Geçici 2. Maddesinde 28.03.2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanunla değişiklik yapmış ve 09.03.2023 tarihi itibarıyla, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi ile mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da hiç icra edilmemesine yönelik bireysel başvuruların da kabul edilemezlik kararı sonrasında yapılacak müracaat üzerine Tazminat Komisyon’u tarafından sonuçlandırılmasına imkan tanınmıştır.

Daha sonrasında AYM, kanun koyucu tarafından ihdas edilen Tazminat Komisyonu’na başvuru usulünün etkin bir başvuru yolu olup olmadığını, 25.07.2023 tarihli ve 2023/18536 numaralı Keser Altıntaş kararında değerlendirmiştir. Karara dair detaylı açıklamalarımız için bağlantıyı kullanabilirsiniz. AYM anılan kararda, makul sürede yargılanma hakkı ihlali iddiaları yönünden müracaat edilebilecek idari veya adli bir mekanizma kurulmadığını, bu kapsamdaki başvuruların doğrudan AYM’ye yapılmasına devam edildiğini, dolayısıyla pilot karar olarak verdiği 2021/58970 numaralı kararının gereğinin tam olarak yerine getirilmediğini belirterek, makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılan başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmediği gerekçesiyle düşme kararı vermiştir. AYM, 09.03.2023 tarihinden sonra aynı konuda yapılmış bireysel başvurular bakımından da düşme kararları vermeye devam etmektedir.

Kanun koyucu AYM’nin bu yaklaşımı neticesinde etkili bir başvuru yolu ihdas etmek amacıyla 6384 sayılı Kanun kapsamında Tazminat Komisyonu’nun görev alanında genişlemeye gitmektedir. 6384 sayılı Kanun kapsamındaki önemli değişiklikleri ise şu şekilde sıralayabiliriz:

Makul Sürede Sonuçlandırılmayan Yargılamalardan Kaynaklı Manevi Tazminat İstemleri Tazminat Komisyonu’nun İnceleme Alanına Dahil Edilmektedir

Kanun teklifinin 24. maddesi ile 6384 sayılı Kanun m. 2/3-a hükmünün şu şekilde olması öngörülmektedir:

“(3) Bu Kanun;

a) Ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla manevi tazminat istemiyle Komisyona yapılan müracaatları da kapsar.”

Görüleceği üzere kanun koyucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlali sebebiyle Tazminat Komisyonu’na başvuru yolunun önünü açmaktadır. Ancak bu yolla öne sürülebilecek taleplerin sadece manevi tazminat istemini kapsadığına dikkat edilmelidir. Dolayısıyla uzun yargılama sürecinden ötürü alacağın değer aşımına uğraması veya başka bir sebepten ötürü maddi zarar oluşması halinde, bu iddianın öne sürülebileceği etkili bir başvuru yolu kanun teklifinde yer almamaktadır.

Makul Sürede Yargılama Yapılmadığı İddiasıyla Tazminat Komisyonuna Yapılacak Başvurularda Uygulanacak Usul

Kanun teklifinin 28. maddesi ile 6384 sayılı Kanun m. 5/A hükmünün şu şekilde olması öngörülmektedir:

“MADDE 5/A- (1) 2 nci maddenin üçüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca Komisyona müracaat, soruşturma, kovuşturma veya yargılama sürecinde ya da en geç bunların kesin bir kararla sonuçlandığının öğrenilmesinden itibaren bir ay içinde yapılır. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde müracaat edemeyenler, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte müracaat edebilirler.

(2) Müracaatta bulunan kişinin dilekçesinde, açık kimlik ve adresini, zarara uğradığı işlemi, zararın nitelik ve niceliğini belirtmesi ve bunların belgelerini dilekçesine eklemesi gereklidir.

(3) Komisyon, dilekçedeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda eksikliğin bir ay içinde giderilmesini, aksi halde istemin reddedileceğini ilgiliye bildirir. Dilekçedeki eksikliğin süresinde tamamlanmaması halinde müracaat, Komisyonca reddolunur.

CMK Kapsamında Haksız Koruma Tedbirlerinden Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat Talepleri Tazminat Komisyonu’nun İnceleme Alanına Dahil Edilmektedir

Kanun teklifinin 24. maddesi ile 6384 sayılı Kanun m. 2/3-b hükmünün şu şekilde olması öngörülmektedir:

“(3) Bu Kanun;

a) 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 142 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca koruma tedbirleri nedeniyle oluşan maddi ve manevi her türlü zararın tazmini, istemiyle Komisyona yapılan müracaatları da kapsar.”

Görüleceği üzere kanun koyucu, haksız koruma tedbiri nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların tazmini için sebebiyle Tazminat Komisyonu’na başvuru yolunun önünü açmaktadır. Kanun teklifinin 32. maddesi ile 6384 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen Geçici Madde 3/4 hükmü uyarınca, bu maddede yazılı istemler açısından 01.06.2024 tarihinden sonra müracaatta bulunulabileceğine dikkat edilmelidir.

CMK Kapsamında Haksız Koruma Tedbirlerinden Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat Taleplerinde Uygulanacak Usul

Kanun teklifinin 29. maddesi ile 6384 sayılı Kanun m. 5/B hükmünün şu şekilde olması öngörülmektedir:

“Yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla yapılacak müracaatın şekli ve süresi

MADDE 5/A- (1) 2 nci maddenin üçüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca Komisyona müracaat, soruşturma, kovuşturma veya yargılama sürecinde ya da en geç bunların kesin bir kararla sonuçlandığının öğrenilmesinden itibaren bir ay içinde yapılır. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde müracaat edemeyenler, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte müracaat edebilirler.”

Tazminat Komisyonu’na Başvuruda Uygulanacak Geçiş Hükümleri

Kanun teklifinin 32. maddesi kapsamında, Tazminat Komisyonu’na yapılacak başvurularda uygulanacak geçiş hükümlerine yer verilmiştir. Söz konusu hüküm kapsamında aşağıdaki süreler ve usuller çerçevesinde başvuru yapılabilir:

  • Maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla AYM nezdinde inceleme süreci devam eden bireysel başvurular açısından, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren, üç ay içinde Tazminat Komisyonu’na başvuru yapılması gereklidir.
  • AYM’nin incelemenin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmediği gerekçesiyle düşme kararı verdiği bireysel başvurular açısından, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten veya düşme kararının tebliğinden itibaren, üç ay içinde Tazminat Komisyonu’na başvuru yapılması gereklidir.
  • AYM’nin incelemenin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmediği gerekçesiyle verdiği düşme kararı üzerine veya 10.10.2023 tarihinden itibaren doğrudan AİHM’e yapılan başvurular açısından, AİHM’in münhasıran iç hukuk yollarının tüketilmemiş olması gerekçesine dayanan kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren, üç ay içinde Tazminat Komisyonu’na başvuru yapılması gereklidir.

Hazırlayan:

Av. Doğa Can Altınözlü

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir