Anayasa Mahkemesi (“AYM”), prime esas gerçek ücretin tespiti davasında mahkemenin delilleri değerlendirmeden davanın reddine karar vermesini gerekçeli karar hakkının ihlali olarak saymıştır. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun daha önceden açmış olduğu işçilik alacakları istemli davada verilen kararda yer alan ücretin tespitine ilişkin çıkarımların, prime esas ücretin tespiti davasında delil olarak olarak kabul edilmemesi adil yargılanma hakkının ihlali sayılmıştır. AYM, işçilik alacakları istemli davada verilen kesinleşmiş kararın gerekçesindeki ücretin tespitine yönelik çıkarımların, prime esas ücretin tespiti davası açısından bağlantılı olduğunu vurgulayarak bu delilin değerlendirme dışı bırakılmasını hak ihlali saymıştır. (AYM’nin 15.12.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 2019/38643 Başvuru Numaralı 25.10.2023 tarihli kararı)
Başvuruya konu olayda başvurucunun iş akdi, 28.01.2014 tarihinde işveren tarafından feshedilmiştir. İş akdinin feshi üzerine başvurucu, sendikal faaliyette bulunmasından ötürü iş akdinin feshedildiği iddiasıyla sendika tazminatı talepli işe iade davası açmıştır. Bakırköy 25. İş Mahkemesi davanın kabulüne karar vermiştir. Karar, temyiz denetiminden geçerek kesinleşmiştir.
Başvurucu daha sonrasında işe iadesinin gerçekleşmemesi üzerine işveren aleyhine işçi işveren ilişkisinden kaynaklanan alacak davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde gerçek ücretinin net 1.800 TL olduğunu belirtmiş ve mahkemeden, işçilik alacaklarının hesabında gerçek ücretinin esas alınmasını talep etmiştir. Mahkeme 23.06.2016 tarihinde davayı kabul etmiştir. Gerekçeli kararda, toplanılan deliller ışığında başvurucunun aylık ücretinin 1.800 TL olduğunun tespit edildiği ve işçilik alacaklarına dair hesaplamanın bu ücret üzerinden yapıldığına yer verilmiştir.
Daha sonrasında, bireysel başvuruya konu olan prime esas alınan gerçek ücretin tespiti davası süreci başlamıştır. Başvurucu 14.05.2014 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu (“SGK”) ve işveren aleyhine, işveren tarafından ödenmesi gereken gerçek prim miktarının belirlenebilmesi amacıyla prime esas alınan gerçek ücretin tespiti davası açmıştır. Anılan davada ilk derece mahkemesi, İstanbul Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü’nün 23.10.2013 tarihinde davalı işverene ait işyerine ilişkin tanzim ettiği raporu esas alarak davanın kabulüne karar vermiş ve bordrolara yansıyan ücret ile gerçek ücret arasındaki farkın elden ödendiğini tespit etmiştir.
Bu karara karşı SGK tarafından yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesi bozma kararı vermiştir. Yargıtay’ın bozma kararının gerekçesi ise özet itibariyle; davacının bordrolarda imzasının bulunmasından ötürü yazılı belgenin aksinin tanık sözleri ile ispat edilemeyeceği şeklindedir. Bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesi davayı reddetmiş ve bu karar temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.
Başvurucu bunun üzerine yaptığı bireysel başvuruda özetle şu iddiaları öne sürmüştür: İşçilik alacağına yönelik olarak açılan davada ücret tespit edilmiş olup bu karar Yargıtay incelemesinden geçeerek kesinleşmiştir. Ayrıca Türkiye İş Kurumu tarafından davalı işverene ait işyerinde yapılan denetim ile davalı tarafından banka kanalı ile yapılan ücret ödemesinin gerçeği yansıtmadığı yönünde tespitte bulunulduğu, ücretin bir kısmının elden ödendiğine yönelik saptamaya raporda yer verildiği iddia edilmiştir. Bu deliller gözetilmeksizin elden ödenen ücret yönünden salt yazılı delille ispat kuralına riayet edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi sonucunda emekli maaşının olması gerekenden daha düşük hesap edildiği, hakkaniyete uygun yargılanma ve sosyal güvenlik haklarının ihlal edildiği ileri sürülmüştür.
Uyuşmazlığı değerlendirmeye geçen AYM öncelikle usuli kazanılmış hakka ve prime esas kazanç davalarında uygulamaya yönelik Yargıtay içtihatlarına yer verilmiştir. Kararların ortak noktaları ise; Yargıtay tarafından prime esas ücretin tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerektiğinin belirtilmesi, bu uyuşmazlıklar yönünden yazılı delille ispat kuralının uygulanmayacağı, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağının uygulanmayacağı, uyuşmazlığın her türlü delille aydınlatılabileceği yönündeki tespitlerdir.
Daha sonrasında uyuşmazlığın esası hakkında incelemeye geçilmiştir. Somut olayda başvurucu, gerçek ücretinin daha yüksek olduğu yönündeki iddiasını ispata yönelik olarak iki farklı delile dayanmaktadır. Bu deliller sırasıyla; iş müfettişleri tarafından düzenlenen rapordaki tespitler diğeri de işçilik alacakları istemli davada asıl ücretin tespitine dair Bakırköy 21. İş Mahkemesi tarafından verilen ve Yargıtay tarafindan da onanarak kesinleşen karardır.
Prime esas ücretin tespiti davasında Yargıtay’ın vermiş olduğu bozma kararında ise rapor yönünden de ayrı bir değerlendirme yapılmıştır. Yargıtay anılan raporda, müfettiş tarafından ifadesi alınan sigortalılar arasında başvurucunun bulunmadığına dikkat çekmiş; prime esas ücretin tespitine ilişkin davalar yönünden yazılı delil ile ispat kuralının uygulanması gerektiğini belirterek bu kapsamda söz konusu delilin bu davalar bakımından aranan delil standardını sağlamadığı sonucuna ulaşarak başvurucunun ispat külfetini yerine getiremediği gerekçesiyle kararı bozmuştur. Ayrıca bireysel başvuruya konu nihai onama kararında, bu delil yönünden ilk derece mahkemesi tarafından uyma kararı verilmesi ile davalı lehine usuli kazanılmış hak oluştuğuna da dikkat çekilmiştir.
Başvurucu, bozma kararı üzerine yapılan yargılamada, işçilik alacakları istemli davada verilen ve kesinleşmiş olan ücret tespitine ilişkin karara da dikkat edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Başvurucunun bu delili, prime esas ücret tespiti davasının temyiz incelemesi sürecinde kesinleşmesi sebebiyle ancak bozma kararından sonra ileri sürülebilmiştir. Bu itibarla söz konusu delilin ortaya çıktığı ve ileri sürüldüğü aşama itibariyle prime esas ücret tespiti davasında verilen bozma kararında bu delile değinilmemesi gerekçeli karar hakkını ihlal eder niteliktedir.
Başvurucunun uyuşmazlığın çözümünü etkilediğini ileri sürdüğü delillerin açık ve özenli şekilde gerekçede karşılanması prime esas ücret tespit davalarının sosyal güvenlik hakkı ile ilişkisi gözetildiğinde daha da önem kazanmaktadır. Diğer taraftan eldeki uyuşmazlığın sosyal güvenlik hakkıyla ilişkisine ilaveten, bağlantılı davaların hangi nedenlerle farklı şekilde sonuçlandığının başvurucu ve üçüncü kişiler nezdinde objektif olarak anlaşılmasına imkan verecek şekilde yeterli gerekçelerle kararda açıklanması hukuki öngörülebilirlik açısından önemlidir. Bu kapsamda bağlantılı davalarda birbirine aykırı karar verilmesi halinde bu aykırılığın gerekçesinin açıkça ortaya konması anayasal bir yükümlülüktür.
Sonuç olarak prime esas ücretin tespiti davasında verilen davanın reddi kararının onandığı Yargıtay kararında davalı lehine usuli kazanılmış hak oluştuğu şeklindeki gerekçenin, kararın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki esaslı iddia ve itirazın karşılanmaması nedeniyle başvurucunun gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
Hazırlayanlar:
Av. Doğa Can Altınözlü
Stj. Av. Esin Gülbek