Karar İncelemeleri

İş Kazasına İlişkin Sonradan Düzenlenen Maluliyet Raporuna Dayanarak Yeni Bir Tazminat Davası Açılması Mümkündür

Ankalex Logo EN-2

Anayasa Mahkemesi (“AYM”), iş kazası nedeniyle Yüksek Sağlık Kurulu’nun (“Kurul”) maluliyet oranını %0 olarak belirleyen raporunu esas alan yargılamada karar kesinleştikten sonra Kurul’un ilk raporu iptal edip %24 maluliyet oranı tespit etmesi halinde açılan ikinci davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesini adil yargılanma hakkının ihlali saydı. (AYM’nin 27.09.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 2018/14133 Başvuru Numaralı 11.05.2023 tarihli kararı)

Somut olayda Kurul, önce başvurucunun iş kazası sonucunda %0 maluliyete uğradığını kabul etmiş ve başvurucu bu rapora istinaden maddi manevi tazminat davası açmıştır. Bu davada karar verilip hüküm kesinleştikten sonra Kurul, ilk raporu iptal etmiş ve %24 maluliyet oranını içeren yeni bir rapor düzenlemiştir. Başvurucunun bu rapora istinaden açtığı ikinci davada ise Yargıtay, aynı iş kazasından ötürü yargılama yapıldığını belirtmiş ve ikinci davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar vermiştir. AYM tam da bu noktada, usul kurallarının bu derece katı uygulanmaması gerektiğini, sonradan ortaya çıkan yeni rapora göre başvurucu lehine tazminata hükmedilmemesini adil yargılanma hakkının ihlali olarak kabul etti.

Başvuruya konu somut olayda başvurucu, yer altı işçisi olarak çalışmaktayken 25.11.2011 tarihinde iş kazası geçirmiş ve başvurucunun kazaya bağlı maluliyet oranı Kurul tarafından %0 olarak tespit edilmiştir. Ardından başvurucu, 29.07.2013 tarihinde maluliyet oranına itiraz etmiştir.

Sonrasında başvurcu, 21.02.2014 tarihinde işveren aleyhine maddi ve manevi tazminat istemiyle dava açmıştır. Başvurucu, maluliyete uğraması nedeniyle sağlık sorunları ile karşılaştığını, kazanç kaybına uğradığını iddia etmiştir. İş Mahkemesi, yapılan yargılama neticesinde alınan bilirkişi raporuna istinaden başvurucunun maluliyet oranının %0 olduğunu da dikkate alarak davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Karar kesin olarak verilmiştir. Yargılama sürecinde, başvurucunun maluliyet oranına ilişkin herhangi bir bilirkişi incelemesi yapılmamış ve başvurucu da bu hususa karşı herhangi bir itirazda bulunmamıştır.

Dava sona erdikten sonra Kurul, 06.02.2015 tarihli kararıyla düzeltme kaydı ile maluliyet oranının %24 olarak yeniden belirlemiş ve diğer raporun iptaline karar vermiştir. Bunun üzerine başvurucu, yeni maluliyet oranına bağlı olarak 28.09.2015 tarihinde ikinci bir tazminat davası açmıştır. Yapılan yargılama neticesinde İş Mahkemesi, 65.279,93-TL maddi ve 18.000,00-TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.

Ancak davalı işverenin temyiz talebi üzerine Yargıtay, temyiz talebini kabul etmiştir. Kararın gerekçesinde Yargıtay, davacının 2014 yılında aynı davalı aleyhine aynı iş kazasından dolayı açtığı davada davacının maluliyet oranının tartışıldığını ve kararın kesinleştiği ve bu nedenle de temyiz incelemesine konu olan kararın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Kararın tebliği üzerine başvurucu, bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu, yargılamada kesin hükmün söz konusu olabilmesi için %0 olarak yapılan tespite dayalı ikinci bir dava açılması gerektiğini öne sürmüştür. Oysa somut olayda, Kurul tarafından düzeltme kaydı ile belirlenen yeni oran üzerinden yeni bir dava açıldığı ve dolayısıyla ortada kesin bir hüküm bulunmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Başvuruyu değerlendirmeye geçen AYM, uyuşmazlığı adil yargılanma hakkı kapsamında bulunan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelemiştir. AYM; öncelikle kesin hükmün korunmasının önemli bir güvence olsa da mutlak olmadığını, kesinleşmiş bir mahkeme kararına, müdahaleyi gerekli kılan önemli ve zorlayıcı koşulların varlığının somut gerekçelerle ortaya konulması halinde istisnai olarak müdahale edilebilmesinin mümkün olduğunu belirtmiştir. Somut olayda da maluliyet oranındaki değişikliğin uyuşmazlığın sonucu ile doğrudan ilgili olduğunu ifade eden AYM, bu süreçte yaşanan gecikmenin başvurucuya yüklenemeyeceği dikkate alındığında usul kurallarının bu derece katı yorumlanması suretiyle davanın esasının incelenmemesinin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği yorumunda bulunmuştur.

Kısacası AYM’ye göre; mahkemenin söz konusu usul kuralını katı bir şekilde uygulaması sonucunda başvurucunun mahkemeye erişimi neredeyse imkansız hale gelmiş ve başvurucu gerçek bir maluliyet oranı üzerinden tazminat elde edebilme imkanından yoksun bırakılmış ve başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik orantısız bir müdahale yapılmıştır.

Sonuç olarak; başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

Hazırlayanlar:

Av. Doğa Can Altınözü

Stj. Av. Cevdet Emre Koçak