Anayasa Mahkemesi (“AYM”), İdare Mahkemesi kararı ile işe iadesine karar verilen başvurucunun, memurluktan çıkarıldığı ve memurluğa iade edildiği tarihler arasındaki özlük ve parasal haklarını talep etmesine rağmen idarece başvurucunun işten ayırıldıktan sonra özel sektörde sigortalı olarak çalışmaya başladığı ve asgari ücret üzerinden elde ettiği geliri mahsup ederek ödeme yapılmasına yönelik idari işleme karşı yapılan bireysel başvuruyu kabul ederek mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verdi. AYM kararında idarenin, İdare Mahkemesi kararında ulaşılan sonuçla çelişecek bir değerlendirme yapmasının mahkeme kararlarının bağlayıcılığı ilkesiyle bağdaşmayacağına karar verildi. (Anayasa Mahkemesi’nin 29.11.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 05.09.2023 Tarihli ve 2020/12623 Başvuru Numaralı Kararı)
Karara konu somut olay şu şekildedir: Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde 57. Topçu Tugay Komutanlığında astsubay olarak görev yapmakta iken İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca 2010 yılında başlatılan ve kamuda kumpas soruşturması adıyla bilinen soruşturma üzerine açılan kamu davasında zincirleme olarak kişisel verileri kaydetme ve suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma suçu isnadıyla sanık olarak yargılanmıştır. Ardından suçları işlemedikleri sabit görüldüğü gerekçesiyle beraat etmiştir. Anılan karar Yargıtay kararıyla onanmıştır. Ardından başvurucu hakkında idari tahkikat süreci başlatılmıştır. Ceza Yargılaması esnasında elde edilen dijital materyaller ve başvurucunun kişisel bilgisayarlarından elde edilen cinsel hayatına dair bazı fotoğraf ve videolar esas alınarak başvurucunun fotoğraf ve videolardaki davranışlarının TSK’nın ahlak anlayışıyla uyuşmadığı belirtilmek suretiyle başvurucu hakkında ahlaki durum gerekçe gösterilerek 27/1/2014 tarihli kararname ile TSK’dan ayırma işlemi tesis edilmiştir. Başvurucu, söz konusu işleme karşı Askerî Yüksek İdare Mahkemesi’nde Millî Savunma Bakanlığı (“İdare”) aleyhine dava açmıştır. Yapılan yargılamalar sonunda dava reddedilerek kesinleşmiştir. Bunun üzerine başvurucu, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi H.K. ve diğerleri (B. No: 2015/2738, 21/3/2018) kararında başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varmış ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına hükmetmiştir.
Anayasa Mahkemesinin kararı üzerine İzmir 3. İdare Mahkemesince (“İdare Mahkemesi”) AYİM’in davanın reddine dair kararı kaldırılarak yeniden yargılamaya başlanmıştır. İdare Mahkemesi, başvurucunun TSK’dan ayrılmasına ilişkin işlemin iptali ile işlem sebebiyle ödenmeyen aylıklarının hak ediş tarihinden ödenme tarihine kadar işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar vermiştir. Söz konusu karar kesinleşmiştir. İdare Mahkemesi istinaden İdarece başvurucunun 2/2/2014-15/10/2018 tarihleri arasındaki tüm maaşı işlemiş faiziyle birlikte hesaplanmış ve ardından devlet memurluğundan uzaklaştırıldıktan sonra özel sektörde sigortalı olarak çalışmaya başlayan başvurucunun 2014-2018 yılları arasında elde ettiği gelir ödenecek tutardan mahsup edilerek ödeme yapılmıştır. Başvurucu, bunun üzerine ödemenin eksik olduğunu ileri sürerek ödenmeyen 106.110,48 TL’nin hak ediş tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile ödenmesi talebiyle 24/12/2018 tarihinde İdare aleyhine İzmir 4. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme, maddi tazminat hesaplanırken hukuka aykırı işlem nedeniyle uğranılan kayıpların tam olarak belirlenmesi, elde edilen fayda ve gelirlerin de bu miktardan mahsup edilmesi gerektiğini belirtmiş, İdarenin başvurucunun memuriyetten ayrı kaldığı sürelere ilişkin olarak sigortalı çalışmalarından elde ettiği 106.110,48 TL gelirin geçmişe dönük maaş ve parasal hak ödemesinden mahsup edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Başvurucu bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Daire tarihlinde istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar vermiştir.
Bu karar üzerine başvurucu bireysel başvuru yoluna gitmiştir. Başvurucunun temel iddiası; memuriyetten uzaklaştırıldığı dönem için ödenmeyen özlük ve parasal haklarının tahakkuk tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine İdare Mahkemesince karar verildiğini, bu karar uyarınca herhangi bir kesinti işlemi yapılmaksızın maaşının tam olarak ödenmesi gerekirken sigortalı çalışmalarından elde ettiği gelirin mahsup edilmesinden yakınmıştır. Başvurucu bununla birlikte İdare Mahkemesi kararının gereğinin aynen yerine getirilmesi gerekirken yaşamını devam ettirebilmesi için asgari ücretle çalışıp elde ettiği gelirin İdare Mahkemesi kararına rağmen mahsup edilmesinin hakkaniyete uygun olmadığını belirterek mülkiyet hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
AYM uyuşmazlığı, mülkiyet hakkının ihlali ekseninde değerlendirmiştir. AYM uyuşmazlığı değerlendirmeden önce mülkiyet hakkı ihlali için şart koştuğu mülkün varlığı hususuna değinmiş, somut olayda başvurucunun devlet memurluğundan çıkarıldığı tarihten tekrar memurluğa atandığı tarihe kadarki ücretlerinin başvurucu yönünden mülk teşkil ettiği sonucuna ulaşmıştır.
AYM, Somut olayda İdare Mahkemesinin 29/6/2018 tarihli kararıyla, devlet memurluğundan çıkarma işleminin iptaline ve ödenmeyen özlük haklarının ve parasal hakların tahakkuk tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine hükmedildiği ve kararın gerekçesinde başvurucunun memurluktan çıkarılmasının hukuka aykırı olduğunun açıkça belirtildiğini tespit etmiştir. Bu tespit ile İdarenin İdare Mahkemesi kararında ulaşılan bu sonuçla çelişecek bir değerlendirme yapması, ardından bu mahsup işlemine karşı açılan davada da bu mahsup işleminin hukuka uygun bulunması mahkeme kararlarının bağlayıcılığı ilkesiyle bağdaşmayacağını hükme bağlamıştır. Ayrıca AYM, Mahkeme kararındaki yorumun yanlış olduğunun düşünülmesinin o kararın gereğinin yerine getirilmemesini meşrulaştırmadığı gibi hukuksal yorum farklılıkları da hukuki ve fiilî imkânsızlık sebebi olarak sunulamayacağı ifadelerine yer vermiştir.
Sonuç olarak AYM, somut olayda Anayasa’nın 138. maddesi, İdare Mahkemesinin kararının gereğinin İdare tarafından kendiliğinden ve tam olarak yerine getirmesini zorunlu olduğunu hükme bağlamıştır. Bu anlamda idarenin, İdare Mahkemesinin kararını mahsup yaparak eksik icra etmesinin Anayasa’nın 138. maddesini açıkça ihlal ettiğine ve buna bağlı olarak Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Hazırlayanlar:
Av. Doğa Can Altınözlü
Stj. Av. Gazi Barış Yıldırım