Blog

Taşınmazın Orman Niteliğinden Ötürü Tapu İptalinde, Hükmedilecek Tazminat Usulüne Uygun Olarak ve Enflasyon da Dikkate Alınarak Belirlenmelidir

AYM orman niteliğinden ötürü açılan tapu tescilinin iptali davası neticesinde tapusu iptal edilen kişi lehine hükmedilecek tazminat belirlenirken taşınmazın enflasyon karşısındaki değer kaybının da dikkate alınması gerektiğine hükmetti. Buna ilaveten, taşınmazın değeri belirlenirken ve yargılama esnasında alınan değerleme raporlarına karşı itiraz hakkının tanınmamasını ve taşınmazın bedelinin hangi hesaplama yöntemine göre belirlendiğinin gösterilmemesini mülkiyet hakkına dair usuli güvencelerin ihlali olarak kabul etti. (AYM’nin 16.06.2023 tarihli ve 32223 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, 2018/32667 Başvuru Numaralı kararı)

Başvuruya konu somut olayda, Antalya’nın Alanya ilçesine bağlı birden fazla taşınmaz, 1970 yılında tarla vasfı ile başvurucular ve murisleri adına tescil edilmiştir. 1994 yılında Orman Genel Müdürlüğü tarafından, başvuru konusu taşınmazların orman sınırları içinde kaldığı iddiasıyla her bir taşınmaz için ayrı ayrı tapu iptali ve tescil davası açılmıştır. Yapılan yargılama sonucunda taşınmazların bir kısmı yönünden davanın kabulüne karar verilmiş, kararlar Yargıtay incelemesinden de geçerek kesinleşmiştir.

Kesin karar üzerine başvurucular, tapu kayıtlarının tazminat ödenmeksizin iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (“AİHM“) başvuruda bulunmuşlardır. AİHM, tazminat ödenmeksizin başvurucuların tapu kayıtlarının iptal edilmesini mülkiyet hakkının ihlali olarak kabul etmiştir. Buna ilaveten, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m. 41 uyarınca uzlaşma ihtimaline binaen uzlaşma prosedürünün uygulanmasına karar vermiştir. Bu karar üzerine Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından söz konusu taşınmazlar için 1.967.995,20 TL uzlaşma teklifinde bulunulmuş ancak başvurucular söz konusu teklifi kabul etmemişlerdir. Uzlaşma teklifinin reddi üzerine AİHM 07.02.2017 tarihinden kararını açıklamış, başvurucular lehine manevi tazminata hükmedilmiştir. Maddi tazminat istemi yönünden ise Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu’na (“Tazminat Komisyonu”) başvuru yapılması gerektiğine hükmedilmiştir.

Başvurucular, AİHM kararına istinaden 21.06.2017 tarihinde Tazminat Komisyonuna başvurarak tazminat talebinde bulunmuşlardır. Tazminat Komisyonu, taşınmazın değerinin tespiti için rapor alınmasına karar vermiştir. Maliye uzmanı bilirkişi raporundaki TÜİK enflasyon oranlarına göre güncellenmiş hesaplama esas alınarak söz konusu taşınmazlar için toplam 1.332.546,42-TL tazminat ödenmesine
karar verilmiştir. Tazminat Komisyonu kararının gerekçesinde; taşınmazların değerinin mülkiyetin kaybedildiği 24.06.2002 tarihi esas alınarak tespit edilmesi gerektiği açıklanarak mili emlak denetmeni tarafından hazırlanan ve Dışişleri Bakanlığı tarafından AİHM’e sunulan 11.06.2010 tarihli rapor ile bu rapor göz önünde bulundurularak güncellenen 20.05.2015 tarihli raporun dikkate alınmadığı vurgulanmıştır. Bununla birlikte taşınmazların tapu kaydının tazminat ödenmeksizin iptal edilmesi nedeniyle başvurucuların mülkiyet hakkının ihlal edildiği belirtilerek AİHM’in mülkiyet hakkına ilişkin yerleşik içtihadına göre başvurucuların tüm zararlarına hükmedildiği de belirtilmiştir.

Başvurucular, Tazminat Komisyonu kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurmuşlardır. İtirazın gerekçesi ise; gayrimenkul değerleme raporunun aksine taşınmazların bir kısmının 1/1.000 ölçekli imar planı ve belediye sınırlan içinde olması, elektrik, su, kanalizasyon ve toplu ulaşım gibi altyapı hizmetlerinden yararlanılması, taşınmazdaki eğimin %30 ile %50 arasında olması, villa oturum alanına çok yakın olması ve taşınmazların tarla olarak değil arsa olarak değerlendirmesi gerektiğidir. Ancak itiraz, Bölge İdare Mahkemesince reddedilmiştir. Söz konusu ret kararının gerekçesi ise tazminat miktarının taşınmazların alanının, yerleşim yerlerine yakınlığının, topografik yapısının vb. dikkate alınarak verilmesidir. Bu nedenle mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengenin AİHM içtihatlarına uygun olarak gözetildiği belirtilmiştir.

Nihai kararın tebliği üzerine başvurucular bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Bireysel başvuruda öne sürülen iddialar; tazminat Komisyonunun takdir ettiği tazminatın yetersiz olması, Bölge İdare Mahkemesi’ne yaptıkları itirazların gerekçe belirtilmeden reddedilmesi, taşınmazların değerinin uzman bilirkişi marifetiyle araştırılması gerekirken sadece maliye uzmanına aldırılan raporun hükme esas alınması, TÜİK enflasyon verileri esas alınarak tespit edilen taşınmaz değerlerinin taşınmazların gerçek değerini yansıtmaması şeklindedir. Sonuç olarak, silahların eşitliği ilkesiyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddia edilmiştir.

Başvuruyu mülkiyet hakkının ihlali bakımından inceleyen AYM, öncelikle taşınmazın bedelinin tespitinin teknik ve uzmanlık gerektiren bir konu olduğunu hatırlatmıştır. Bu çerçevede AYM, söz konusu başvurudaki görevinin taşınmaz bedelinin tespiti yönteminin makul ve adil bir tazminat ödenmesini temin edilip edilmediğini incelemekten ibaret olduğunu vurgulamıştır. Bununla birlikte AYM, tazminat miktarının hesaplanmasında taşınmazın mülkiyetinin yitirildiği tarihin esas alınması gerektiğini belirtmişse de, bu hesabın yapılmasında söz konusu değerin enflasyon karşısında yitirilen kısmının da karşılanması gerektiğini özellikle belirtmiştir. Zira AYM’ye göre; taşınmazını yıllarca kullanamayıp bedelinden yararlanamayan malik, elde ettiği yarara karşılık orantısız bir külfete katlanmış olacaktır.

AYM bu noktada özellikle, taşınmazların güncel rayiç bedelinin dikkate alınmamasının mülkiyet hakkını ihlal etmeyeceğini vurgulamıştır. Nitekim AYM’nin ve AİHM’in daha önceki kararlarında da belirtildiği üzere taşınmazın müdahale anındaki değerinin hesaplanması gerekmektedir. Ne var ki malike ödenecek tazminatın hesaplanmasında taşınmazın mülkiyetinin yitirildiği tarihteki niteliğinin ve değerinin esas alınması gerekmekte ise de bunun enflasyon karşısında yitirilen kısmının da karşılanması gerekir. Aksi takdirde yıllarca taşınmazını kullanamayan ve taşınmazın bedelinden yararlanamayan malik, elde ettiği yarara karşılık orantısız bir külfete katlanmış olacaktır.

Her ne kadar Tazminat Komisyonu, taşınmazların değerinin enflasyon karşısındaki erimesini nazara alarak karar vermiş olsa da mülkiyetin kaybedildiği 2002 yılı itibarıyla taşınmazın gerçek değerine ilişkin tespitin hangi hesaplama yöntemine göre belirlendiği Tazminat Komisyonu ve Bölge idare Mahkemesince gösterilememiştir. Ayrıca maliye uzmanı bilirkişi tarafından hazırlanan rapora karşı yapılan itiraza dair yargılamada, başvuruculara rapora karşı etkin bir biçimde itiraz edebilmeleri ile ilgili olarak çelişme imkanı tanınmamıştır. Sonuç olarak AYM, mülkiyet hakkının korunmasının gerektirdiği usul güvencelerinin olayın koşullan altında sağlanmadığını ve dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir.

Hazırlayanlar:
Av. Doğa Can Altınözlü
Stj. Av. Cevdet Emre Koçak

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir