Blog

İş Kazası Sonucunda Uğranılan Zarara İlişkin Zamanaşımı Süresi Zararın ve Sebebinin Öğrenilmesinden İtibaren Başlatılmalıdır

AYM’nin 19.07.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan kararı kapsamında, idarenin sehven fazla ek gösterge üzerinden ödediği maaş farkını geri istediği yazı icrai nitelikte olmayan bir ön işlem olarak kabul edildi. Dolayısıyla bu işleme karşı açılan davanın incelenmeksizin reddedilmesi mahkemeye erişim hakkının ihlali oluşturmamaktadır. (19.07.2023 tarihli ve 32253 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan AYM’nin 2019/10203 Başvuru Numaralı kararı)

Başvuruya konu somut olayda ziraat mühendisi olan başvurucu, Mersin Üniversitesi Rektörlüğü bünyesinde mühendis kadrosu bulunmadığı için teknisyen kadrosuyla 3600 ek gösterge ile göreve başlatılmıştır. Daha sonrasında idare, başvurucunun maaşına esas ek göstergesinin sehven 3600 olarak belirlendiği gerekçesiyle ek göstergenin 3600’den 2200’e düşürülmesine ilişkin 16.03.2015 tarihli işlemi tesis etmiştir.

Başvurucu tarafından ek göstergenin 2200’e düşürülmesi işlemine karşı dava açılmıştır. Açılan dava, başvurucunun ziraat mühendisi olduğu ancak göreve başladığı tarihten bu yana teknik hizmetler kadrosunda teknisyen unvanıyla görev yaptığına işaret edilerek bugüne kadarki hizmet süresi boyunca mühendis unvanıyla fiili bir hizmetinin bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

Hükmün kesinleşmesinden sonra idare, bireysel başvuruya konu olan 08.04.2015 tarihli yazıyla sehven belirlenen ek gösterge nedeniyle geçmişe yönelik olarak fazladan ödenen 17.762,51 TL’nin borç çıkarıldığını başvurucuya bildirmiştir. Yazıda, borcun bir ay içerisinde ödenmesi gerektiği borca karşı 7 günlük itiraz süresi olduğu ve ödenmediği takdirde yasal işlem başlatılacağı belirtilmiştir.

Başvurucu söz konusu yazıya (idari işlem) karşı dava yoluna gitmiştir. Başvurucu, memurluğa Ziraat Bankası bünyesinde ziraat mühendisi kadrosunda başladığını ancak daha sonra naklen Mersin Üniversitesi’ne geçtiğinde mühendis kadrosu olmadığından teknisyen kadrosu ile görevine başladığını belirterek 17.762,51 TL borç çıkarılmasına ilişkin işlemin iptalini ve eksik maaş ödemelerinin yasal faiziyle birlikte tazminini istemiştir. Dava dilekçesinde, sicil başarısı ve mühendislik unvanı nedeniyle ek göstergesinin 3600’e çıkarıldığını, bu konuda kendisinin herhangi bir talebinin olmadığını öne sürmüştür. Ayrıca tesis edilen idari işlemlerin, açık bir hata veya muhatabın hilesinin bulunması durumu hariç ancak dava açma süresi içinde geri alınabileceğini, olayın üzerinde uzun yıllar geçtikten sonra tesis edilen idari işlemde bu yönüyle de hukuka uygunluk bulunmadığını belirtmiştir.

Mersin 2. İdare Mahkemesi söz konusu davayı kabul etmiş, dava konusu işlemin iptaline karar vermiş, buna karşılık tazminat talebini reddetmiştir. Kararın gerekçesinde Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 22.12.1973 tarihli kararına (“İBK kararı”) atıf yapılmıştır. İBK kararından da hareketle ödemelerin yapılmasında başvurucunun gerçek dışı bir beyanı veya hilesi olmadığı belirtilmiş, ödemelerin yapılmasında açık bir hata olmadığı kanaatine varılmıştır. Aynı zamanda, ödemelerin ancak yapılan hatalı ödeme tarihinden itibaren altmış gün içinde geri istenebileceğini belirterek en son ödemenin yapıldığı tarihten itibaren altmış günlük dava açma süresi geçirildikten sonra tesis edilen işlemde hukuka uygunluk bulunmadığına hükmetmiştir.

Karara karşı idarece yapılan istinaf başvurusu kabul edilmiş ve istinaf mercii, ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak davanın incelenmeksizin reddine kesin olarak karar vermiştir. İstinaf mercii, idarece başvurucu adına kişi borcu çıkarılarak fazladan ödenen 17.762,51 TL’nin ödenmesinin istendiği, kişi borcu çıkarılmasının kendi başına icrai bir işlem olmayıp ödemeye davet niteliğinde bir ön işlem olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca idarenin uygulanan usul dışında kişi borcunu resen ve cebren tahsil etme olanağının bulunmadığının altı çizilerek anılan işlem yönünden incelenmeksizin ret karan verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

Bu karara karşı bireysel başvuru yoluna gidilmiştir. Başvurucu en temelde, idare tarafından ek göstergenin re’sen 3600’e çıkarıldığını ve bu konuda herhangi bir talebi olmadığını belirtmiştir. İntibakın yapılmasından çok sonra ek göstergenin 2200 olarak düzeltilmesi sonucu adına borç çıkarma işleminin kazanılmış haklarını zedelediğini iddia etmiştir. Bu işleme karşı açılan davanın incelenmemesi neticesinde hak arama hürriyetinin ihlal edildiğini öne sürmüştür.

AYM, uyuşmazlığı mahkemeye erişim hakkı çerçevesinde değerlendirmiştir. Bu bağlamda AYM öncelikle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (“İYUK”) kapsamında kesinlik niteliği taşımayan işlemlerin idari davaya konu edilemediğini ve bu nitelikteki işlemlere karşı açılan davaların esas incelemesine geçilmeksizin usulden reddedilmesi gerektiğini belirtmiştir. Yerleşik idari yargı içtihadında ilgilisi üzerinde herhangi bir etki göstermeyen, bir başka ifadeyle hukuksal sonuç doğurmayan idari işlemlerin kesinlik niteliği taşımadığı kabul edilmektedir. Buradan hareketle, öncelikle dava konusu idari işlemin kesin ve yürütülebilir bir işlem olup olmadığı başka bir deyişle, idari davaya konu olup olamayacağının tespit edilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Bireylere kamu makamları tarafından kamu gücü kullanılarak tesis edilen ve hukuki durumlarını etkileyen idari işlemlere karşı dava açma olanağının sağlanması da mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmesi gereken güvencelerden biridir. AYM’ye göre, bireysel başvuruya konu olayda başvurucu adına düzenlenen borç çıkarma işleminin iptali talebiyle açılan davanın ortada henüz kesinleşmiş bir işlem bulunmadığı gerekçesiyle usulden reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi kuşkusuz mahkemeye erişim hakkına yapılan bir müdahaledir. Ayrıca uyuşmazlığın esasının incelenmesine olanak tanımayan İYUK hükmü de usul ekonomisi ilkesi nazara alınırsa müdahalenin meşru amaca yönelik kanuni dayanağını oluşturmaktadır.

Buna karşılık uyuşmazlıkta uygulanacak olan ölçülülük ilkesini değerlendiren AYM, davaya konu edilebilirliğinin tespiti yönünden bir idari işlemin icrailik niteliğini taşıyıp taşımadığını belirleme ve mevzuatı bu yönüyle yorumlama görevi esasen derece mahkemelerine ait olduğunu vurgulamıştır. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava konusu edilen işlemin icrai bir işlem olup olmadığının belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin buradaki tek görevi, derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkı ekseninde denetlemektir.

İlkeleri olaya uygulayan AYM bireysel başvuruya dayanak davada uyuşmazlık konusu edilen işlemin; başvurucu adına borç çıkarılmasına ve yedi günlük itiraz süresi saklı kalmak kaydıyla bir ay içinde bu borcun ödenmesi gerektiğine, aksi halde yasal işlem başlatılacağının bildirilmesine ilişkin olduğunu vurgulamıştır. Buna göre başvurucu tesis edilen işleme karşı itiraz edip duruma göre bir ay içinde borcunu ödeyebileceği gibi idarenin alacağın takibi amacıyla açacağı davayı da bekleyebilir.

Bu kapsamda başvurucuya borç çıkarılmasının kendi başına icrai bir işlem olmayıp ödemeye davet niteliğinde bir ön işlem olduğu vurgulanmıştır. Buradan hareketle başvurucuya uygulanan usul kurallarının da başvurucuya aşırı bir külfet yüklemediği sonucuna varılmıştır.

Sonuç olarak, başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiası kabul edilemez bulunmuştur.

Hazırlayan:
Av. Doğa Can Altınözlü

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir