AYM, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nunda (“Kanun”) yer alan; kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması halinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletileceğini öngören düzenlemenin iptaline karar vermiştir. AYM kararında; itiraz konusu düzenlemenin kamulaştırma bedeline dava tarihinden dört ay sonra ve kanuni faiz işletilmeye başlatılmasının taşınmazın gerçek karşılığının malike ödenmesine engel olduğu belirtilmiştir. (Anayasa Mahkemesi’nin 01.08.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan E. 2022/83, K. 2023/69 sayılı ve 05.04.2023 tarihli kararı)
Kanun’un 10. maddesinin itiraz konusu 9. fıkrası şu şekildedir:
“Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde
sonuçlandırılmaması halinde, tespit edilen bedele bu sürenin
bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.”
Somut norm denetimi yoluyla kuralı AYM önüne taşıyan mahkemenin temel itiraz gerekçesi; kamulaştırma bedelinin dava tarihi itibarıyla tespit edildiği ancak dava konusu kural uyarınca dava tarihinden dört ay sonra ve kanuni faiz işletilmeye başlatılmasının taşınmazın gerçek karşılığının malike ödenmesine engel olmasıdır. İtirazda bulunan mahkeme bu sebepten ötürü kuralın, Anayasa’nın mülkiyet hakkını düzenleyen 35. maddesini ihlal ettiğini öne sürmüştür.
AYM öncelikle, itiraz konu kuralın anlam ve kapsamını tespit etmiştir. Anayasa’nın 46. maddesi uyarınca devlet ve kamu tüzel kişileri, kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir. Kamulaştırmaya ilişkin usul ve esaslar 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nda düzenlenmiştir. Taşınmazı kamulaştırılan kişilerin dava süresince geçen süre nedeniyle hak kaybına uğramaması ve taşınmazın bedelinin ilgilisine kısa sürede ödenmesini sağlamak için kamulaştırma davalarının diğer davalara oranla daha hızlı bir şekilde karara bağlanması amacıyla söz konusu Kanun'un 10. maddesinde özel hükümlere yer verilmiştir. Kanun’un 10. maddesinde en temelde, kamulaştırma bedeli üzerinde idarenin ve maliklerin anlaşamaması hali düzenlenmiş olup, bedelin tespiti için yargı yoluna başvurulması halinde mahkemenin ivedilikle bedeli tespit edebilmesi için çabuklaştırıcı birtakım düzenlemelere yer verilmiştir. Ayrıca, taşınmazın değerinde artış ve azalış meydana gelmesi veya tarafların anlaşamaması halinde, bu durumun bedele etki etmemesi için taşınmazın değerinin dava tarihine göre belirlenmesi esası kabul edilmiştir.
Tam olarak itiraza konu olan Kanun’un 10. maddesinin 9. fıkrasında ise, kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması halinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilmesi öngörülmüştür.
Uyuşmazlığın esasını değerlendirmeye geçen AYM, uyuşmazlığı mülkiyet hakkı ve Anayasa’nın 46. maddesinde düzenlenen kamulaştırmaya ilişkin güvenceler ekseninde değerlendirmiştir. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Anayasa’nın anılan maddesi uyarınca mülkiyet hakkı, Anayasa’da öngörülen nedenlere bağlı olarak Anayasa’nın sözüne ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın ancak kanunla sınırlanabilir.
Anayasa’nın 46. maddesinin 1. fıkrasında ise, kamulaştırma yetkisinin ancak taşınmazın gerçek karşılığının ödenmesi şartıyla kullanılabilecek bir yetki olduğu hükme bağlanmıştır. Gerçek karşılığının ödenmesi Anayasa’nın 46. maddesiyle maliklerin lehine getirilen özel bir güvencedir. Dolayısıyla taşınmazın gerçek karşılığı ödenmeden yapılan kamulaştırma işlemleri Anayasa’nın 46. maddesinin birinci fıkrasındaki gerçek karşılığın ödenmesi güvencesine aykırılık teşkil edecektir. Gerçek karşılığın ödenmesi güvencesi aynı zamanda, ölçülülük ilkesinin de bir gereğidir. Malike taşınmazın gerçek bedeline denk bir tazminat ödenmesi suretiyle, mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile hedeflenen kamu yararı arasında adil bir denge kurulması ve malikin ölçüsüz bir külfete katlanmaması amaçlanmaktadır.
Ayrıca AYM, itiraz konusu düzenlemeyi yüksek enflasyon bakımından da inceleyerek şu yorumlarda bulunmuştur:
- Mülkiyet hakkı kapsamında alacağın geç ödenmesi halinde arada geçen sürede enflasyon nedeniyle paranın değerinin düşmesi sonucunda mülkiyetin gerçek değeri azaldığı gibi bu bedelin getirisinden yararlanma imkânı da bulunmamaktadır.
- Kamulaştırma bedelinin geç ödenmesi durumunda, bunun enflasyon etkisiyle yitirilen değerinin de karşılanması amacıyla Devlet tarafından bir mekanizmaların geliştirilmesi gerekir.
Bu yorumlardan hareketle AYM, itiraz konusu kural ile esasen kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması halinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilmesi öngörüldüğünü belirtmiştir. Bu kural, taşınmazın gerçek değerinin korunmasını öngören araçlardan biridir. Hal böyle olmakla beraber kanuni faiz işletilmesi, tek başına enflasyon karşısında taşınmazın gerçek değerini koruyan bir araç değildir. Nitekim itiraz konusu kuralla geç ödenen kamulaştırma bedeli için sadece kanuni faiz ödeneceği belirtilmiştir. Kuralda, enflasyon nedeniyle uğranılacak ve kanuni faizi aşan zararlarla ilgili herhangi bir düzenleme ise mevcut değildir. Bu haliyle, özellikle yüksek enflasyonist dönemlerde devletin kamulaştırma nedeniyle borçlu olduğu tutar ile hak sahibi tarafından nihai olarak alınan tutar arasındaki enflasyon nedeniyle oluşan değer kayıplarını gidermek mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla itiraz konusu kural kapsamında hak sahibinin, kamulaştırılan taşınmazının bedelini gerçek karşılık ölçütüne uygun olarak aldığından bahsedilemez.
Ayrıca, kamulaştırma bedelinin tespiti davasında kamulaştırma bedelinin dava tarihi itibariyle tespit edildiği de vurgulanmıştır. AYM’ye göre, faizin başlangıç tarihinin yargılamanın 4. ayı olarak tespit edilmesi de ekonomik kayba sebep olacaktır. Zira kamulaştırma bedelinin; fiilen tahsis, kamulaştırılmış sayılma ve kamulaştırmaya esas rayiç bedelin belirlendiği tarihlerden daha sonra ödeneceği sabittir. AYM bu esnada geçen 4 aylık sürede enflasyon etkisiyle hak sahibinin, makul olanın ötesinde ekonomik kayba uğrayabileceğini belirtmiştir.
Sonuç olarak itiraz konusu kuralın, mülkiyet hakkını ve Anayasa’nın 46. maddesinde düzenlenen kamulaştırmaya ilişkin güvenceleri ihlal ettiği gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.
Hazırlayanlar:
Av. Doğa Can Altınözlü
Stj. Av. Cevdet Emre Koçak