AYM, hekimin mesleğini yerine getirirken bütün riskleri önleyici şekilde davranması gerektiğini, aksi takdirde bir zarar oluşması durumunda kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edileceğine karar verdi. Söz konusu karar, özellikle hekim hatasından kaynaklanan malpraktis davaları açısından emsal teşkil etmektedir. (03.05.2023 tarihli sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanan 01.02.2023 tarihli ve E. 2020/1066 Başvuru Numaralı Anayasa Mahkemesi Kararı)
Başvuruya konu somut olayda başvurucu; ağrı, topallama ve hareket kısıtlılığı gerekçeleriyle bir devlet hastanesine başvurmuştur. 27.02.2012 tarihinde yapılan ameliyat ile başvurucuya kalça protezi takılmış ve sonrasında başvurucu taburcu edilmiştir. Daha sonrasında başvurucu, ağrılarının arttığı ve uygulanan fizik tedavi işlemlerinin de fayda sağlamadığını belirterek bir başka devlet hastanesine başvurmuştur. İkinci başvurulan hastanede, ilk yapılan ameliyatta takılan protezin hatalı uygulandığından bahisle yeni bir ameliyat yapılmış, takılan protez çıkarılmış ve başvurucunun tedavisi sonuçlandırılmıştır.
İkinci ameliyattan sonra başvurucu, ilk yapılan ameliyatta hizmet kusuru bulunduğundan bahisle tam yargı davası açmıştır. Yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu (“ATK”) raporunda protezin materyalinin yanlış seçildiği ve bununla birlikte protez seçiminin hekimin inisiyatifinde olduğu belirtilmiştir. Buna ilaveten, müdahalenin tıp verilerine uygun olarak gerçekleştirildiği ve ameliyat sonrasında meydana gelen komplikasyonların normal olduğu ifade edilmiştir. Sonuç olarak raporda, başvurucuya gerçekleştirilen müdahalenin tıp biliminin kabul görmüş genel kurallarına uygun olduğu ifade edilmiştir. Bu rapor esas alınarak idare mahkemesi tarafından, idarenin herhangi bir hizmet kusuru bulunmadığına ve davanın reddine karar verilmiştir. Dosya, istinaf incelemesinden de geçerek kesinleşmiştir.
Başvurucu, söz konusu ameliyatı gerçekleştiren hekimin hatalı tıbbi uygulaması sonucu düşük ayak olduğunu, hekimin önerilerini yerine getirmiş olmasına rağmen iyileşemediğini, aynı zamanda hatalı uygulanan protezin düzeltilmesi için çok fazla harcama yaptığını ileri sürmüştür. Başvurucu, maddi ve manevi varlığın korunması hakkı ve sağlıklı yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuruda bulunmuştur.
Başvuruyu inceleyen AYM öncelikle, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarında, makul derecede dikkatli ve özenli incelenmesi şartının yerine getirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu şartın yerine getirilip getirilmediği AYM tarafından ayrıca denetlenecektir.
Öte yandan tıp mesleklerinde belli risklerin yer aldığı ancak mesleğin icrası sırasında meydana gelen tüm risklerin hukuki sorumluluk kapsamı dışında olmadığı da belirtilmiştir. Sağlık personeli, mesleğini yerine getirirken özen yükümlülüğü kapsamında bu tür risklerin gerçekleşmesini önlemeye ilişkin olarak elindeki tüm imkanları kullanmak mecburiyetindedir. Buna göre riskleri, mümkünse önleyici, değilse asgariye indirici şekilde davranmaları, buna rağmen riskler doğduğunda yapacakları müdahaleyle zarar veya tehlike neticesini mümkün olduğunca ortadan kaldırmaları gerekmektedir.
AYM, başvurucunun temel iddiasının kendisine yanlış uygulanan protez sonucunda uzun süre yürümekte zorluk yaşaması, mağduriyete uğraması olarak tespit etmiştir. Nitekim idare mahkemesindeki yargılamada ATK’dan alınan raporda da başvurucuya yanlış protez uygulandığı, protezin başvurucunun rahatsızlığına uygun olmadığı belirtilmiştir. Buna karşılık raporun tümü incelenirse, yanlış protezin tercih edildiği ifadelerine rağmen bu durumun hekimin takdir yetkisinde bulunduğu tespitine de yer verilmiştir. Rapora karşı başvurucunun idare mahkemesinde itirazlarını sunmasına rağmen gerekçeli kararda başvurucunun itirazlarına dair bir değerlendirme veya protezin yanlış uygulandığına yönelik ATK raporundaki tespitlere ilişkin somut bilgilere dayalı, ilgili ve yeterli gerekçe de bulunmamaktadır.
Tam da bu sebeple AYM, yanlış protezin tercih edildiğinin raporla tespit edilmesine rağmen raporda, bu durumun hekimin takdirinde olduğu yönündeki tespiti eleştirmiştir. Nitekim AYM’ye göre özen yükümlülüğünün teşhisten tedaviye kadar geçen süreçte hastaya ilişkin müdahalelerde dikkatli, özenli, tıp kurallarına ve standartlarına uygun davranmayı kapsamaktadır. Oysa idare mahkemesi, doktora izafe edilen takdir yetkisinin somut olayın koşullarına uygun kullanılıp kullanılmadığını değerlendirmemiştir. Üstelik, kullanılan protezin hatalı olduğu ATK raporunda da kabul edilmiştir.
Sonuç olarak idare mahkemesi tarafından, yanlış protez uygulandığına ilişkin başvurucunun iddiaları ile ATK raporunda yer alan protezin hatalı uygulanmasına rağmen hekim takdiri olarak kabul edilmesi şeklinde tespitler arasındaki çelişkilerin giderilmesi yönünde bir gerekçe ortaya konulmamıştır. Ayrıca mahkeme tarafından, doğru protez tercih edilse bile başvurucunun komplikasyon olarak kabul edilen şikayetlerinin oluşup oluşmayacağı konusunda da bir araştırma yapılmaması da eksiklik olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla idare mahkemesinin, başvurucunun iddialarını gereken özen ve derinlikte incelemediği sonucuna varılmıştır.
Bu açıklamalardan hareketle AYM, başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesi ile güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Başvurucun tazminat taleplerini reddeden mahkeme, ihlalin giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasına karar vermiştir.
Hazırlayanlar:
Stj. Av. Cevdet Emre Koçak
Av. Doğa Can Altınözlü