Anayasa Mahkemesi’nin (“AYM”) 25.10.2024 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan kararında; aynı nitelikteki uyuşmazlığa ilişkin önceki tarihli Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu (“VDDK”) kararlarına aykırı şekilde verilen Danıştay kararlarının, VDDK içtihadından ayrılmayı haklı kılacak gerekçeleri içermemesi halinde mülkiyet hakkının ihlal edileceğine karar verildi. (AYM tarafından 25.10.2024 tarihli ve 32703 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 15.05.2024 tarihli ve 2020/2750 başvuru numaralı karar)
Karara konu somut olay ise şu şekilde gerçekleşmiştir: Başvurucunun vergi idaresi aleyhine yürüttüğü üç farklı yargı süreci vardır. Bu yargı süreçleri ve sonuçları sırasıyla şu şekildedir:
- Başvurucu vakıf sırasıyla; 2011, 2012 ve 2014 yılına ilişkin tahakkuk ettirilen kurumlar vergisinin iptaline yönelik yargısal sürecin tarafıdır.
- Başvurucu bütün yargısal süreçler başlamadan önce, vaktin amacı olarak düzenlenen üyelere borç verme işlemi sonucu elde edilen faiz gelirinin kurumlar vergisine tabi olup olmadığı konusunda 12.05.2011 tarihinde Gelir idaresi Başkanlığı’ndan (“GİB”) özelge talebinde bulunmuştur. GİB cevabi yazıda, üyelere vakıf senedinde belirtilen amaçlar doğrultusunda da olsa verilen borç para nedeniyle üyelerden faiz adı altında bir bedel alınması devamlı olarak yapılan ticari faaliyet kapsamında değerlendirileceğinden bu faaliyet nedeniyle Vakıf bünyesinde oluşturulan iktisadi işletme hakkında faiz karşılığı borç para verilmeye başlandığı tarihten itibaren kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
- Bunun üzerine mükellefiyet tesis ettiren başvurucu, yukarıda anılan yılların her birinde ihtirazi kayıtla kurumlar vergisi beyannamesi vermiş ve beyannamelere istinaden tahakkuk eden kurumlar vergilerini ödemiştir.
- Her bir beyannameye istinaden ödenen kurumlar vergisinin iadesi amacıyla üç farklı dava açılmıştır.
- Her bir davada ise temel uyuşmazlık noktası; vakfın amaçları arasında üyelerine borç para verme faaliyeti sayılmakla birlikte vakfın bundan faiz geliri elde ettiği, bunun devamlı, organizasyon gerektiren, vakfa bağlı ticari bir faaliyet olup olmadığının tespit edilmesidir. Eğer borç verme işlemi vakfa bağlı ve ticari bir faaliyet ise kurumlar vergisi mükellefi olmayan vakfın iktisadi işletme oluşturacak şekilde ticari faaliyette bulunduğu sonucuna varılacak ve faiz geliri elde eden vakfın kurumlar vergisi ödemesi zorunluluğu oluşacaktır.
- Yukarıda anılan üç farklı yargılama süreci sonucunda verilen kararlar ise sırasıyla şu şekildedir:
- 2011 yılına ilişkin davada VDDK kararı ile borç verme işleminin kazanç elde etme amacıyla gerçekleşmediğinden bahisle davanın kabulü yönündeki ilk derece mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.
- 2012 ve 2014 yılına ilişkin açılan davalar ise reddedilmiştir. Davanın reddine yönelik ilk derece mahkemesi kararları temyiz aşamasında incelenirken bazı Danıştay üyeleri, aynı nitelikteki olaya ilişkin VDDK kararı olduğunu vurgulamış ve anılan VDDK kararına rağmen davanın reddine karar verilmesinin adil yargılanma hakkının ihlali olacağına dikkat çekmiştir. Buna rağmen 2012 ve 2014 yılına ilişkin açılan davaların reddi yönündeki ilk derece mahkemesi kararları, Danıştay aşamasında onanarak kesinleşmiştir.
2014 yılına ilişkin davada verilen nihai karar üzerine başvurucu bireysel başvuru yoluna gitmiştir. Başvurucu, 2011 yılına ait kurumlar vergisi tahakkukunun kaldırılmasına ve ödediği verginin iadesi yönündeki VDDK ilamını dava dosyalarına sunmuş olmasına rağmen bu ilamın dikkate alınmadığını ve Danıştay’ın, VDDK ilamıyla çelişkili karar tesis ettiğini öne sürmüştür.
AYM uyuşmazlığı mülkiyet hakkı ekseninde değerlendirmiştir. AYM; VDDK ile Danıştay kararının incelenmesi neticesinde yorum farklılığının, başvurucunun iktisadi işletme oluşturacak şekilde ticari faaliyette bulunup bulunmadığı ve kurumlar vergisi mükellefi olduğunun kabulü halinde faiz geliri elde etmesinin iktisadi faaliyet olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceği hususunda olduğunu tespit etmiştir.
Bu tespitten sonra AYM, Danıştay veya VDDK’nın görüşlerinden hangisinin isabetli olacağı noktasında yorumda bulunamayacağını hatırlatmıştır. Buradan hareketle uyuşmazlık, yargı içtihatlarının belirli olması ekseninde değerlendirilmiştir.
AYM somut olayda, içtihat farklılığı nedeniyle VDDK kararıyla 2011 yılına ilişkin tahakkuk ettirilen kurumlar vergisi için talebi doğrultusunda olumlu sonuç elde eden başvurucunun, 2012 ve 2014 yıllarına ilişkin tahakkuk ettirilen kurumlar vergisiyle ilgili davalarda Danıştay kararı ile aksi sonuç elde ettiğini vurgulamıştır. Dolayısıyla yargısal sürecin bütününe bakıldığında kurumlar vergisi tahakkuklarının iptali ve ödenen vergilerin iadesine ilişkin davalarda Danıştay’ın içtihadını, VDDK kararına aykırı olarak değiştirmesine yönelik herhangi bir gerekçe belirtmediği vurgulanmıştır. Sonuç olarak VDDK kararına aykırı nitelikteki Danıştay kararının, mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelere aykırılık teşkil ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
Hazırlayan:
Av. Doğa Can Altınözlü