23.05.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan AYM kararında dava tarihinden 9 yıl, dava konusu olay tarihinden 11 yıl sonra alınan bilirkişi raporu üzerine yapılan ıslah talebin, zamanaşımı gerekçesiyle reddedilmesinin orantısız olduğuna ve başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (23.05.2023 tarihli ve 32199 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, Anayasa Mahkemesi’nin 23.03.2023 tarihli ve 2019/430 Başvuru Numaralı kararı).
Başvuruya konu somut olayda başvurucu, hizmet akdine dayalı olarak çalıştığı işyerinde yere düşüp yaralanması üzerine davalı kurum aleyhine 06.08.2007 tarihinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 2.000,00-TL maddi tazminat talepli dava açmıştır. Mahkeme, maddi tazminatın hesabı için dosyayı bilirkişi heyetine göndermiştir.
Başvurucu, açtığı maddi tazminat talepli dava devam ederken 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) yürürlüğe girdikten sonra davalı Kurum aleyhine 31.12.2014 tarihinde belirsiz alacak davası niteliğinde 5.000,00-TL maddi tazminat ve 20.000,00-TL manevi tazminat talepli ek dava açmıştır. Bunun ardından iki davanın birleştirilmesine karar verilmiştir. Sonrasında bilirkişi heyetince başvurucunun maluliyet oranı belirlenerek karşılanmamış maddi zararı 121.312,31 TL olarak hesaplanmıştır. Başvurucu, bilirkişilerin değerlendirmesi ışığında dava değerini arttırma talebinde bulunmuştur. Buna karşılık davalı kurum, artırılan maddi tazminat talebi yönünden zamanaşımı def’i ileri sürmüştür. Mahkemece davanın artırılan değeri üzerinden kabulüne karar verilmesi üzerine davalı Kurum zamanaşımı nedeniyle istinaf isteminde bulunmuştur. Bölge Adliye Mahkemesi istinaf incelemesi sonucunda, ilk derece mahkemesi kararını kaldırmıştır. Bölge Adliye Mahkemesi, 7.000,00-TL maddi ve 20.000,00-TL manevi olmak üzere toplam 27.000,00-TL tazminatın başvurucuya verilmesine, kalan kısmın zamanaşımı sebebiyle reddine karar vermiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi, açılan ek davanın asıl davanın devamı niteliğinde olduğunu ve ek dava ilk açılan davayla birleştirildiği için başvurucunun talep artırımının, ıslah işlemi olduğu sonucuna ulaşmış, zamanaşımı süresinin dilekçenin sunulduğu tarihte dolduğu yönünde görüş belirtmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, bu itibarla ilgili bilirkişi raporu doğrultusunda artırılan kısma yönelik olarak davanın reddine karar vermiştir. Başvurucu temyiz yoluna başvursa da temyiz istemi kesin olarak reddedilmiştir.
Bireysel başvuruda bulunan başvurucu en temelde, maddi olarak uğradığı zararı ancak ilgili bilirkişi raporu ile tespit ettiğini belirterek süresi içinde bedel artırım dilekçesini verdiğini ifade etmiştir. Bununla birlikte başvurucu, ilk açtığı kısmi dava derdest iken HMK’nın yürürlüğe girmesiyle ek dava olarak belirsiz alacak davası açtığını ve buna hukuki olarak bir engel bulunmadığını da beyan etmiştir. Başvurusunda bu hususları gerekçe olarak gösteren başvurucu, bilirkişi raporunu uzun süre beklediği için zamanaşımının dolmasında herhangi bir kusurunun olmadığı beyanında bulunmuştur. Bu gerekçeler ışığında başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
AYM uyuşmazlığı adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirmiştir. AYM, daha öncesinde benzer konuya dair vermiş olduğu kararlara yer vermiştir. Daha önceki bir kararda AYM davanın ıslah ile artırılan kısmının zamanaşımı gerekçesiyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal etmediği sonucuna ulaşmıştır. Her ne kadar AYM bu karara varmış olsa da özellikle tazminat miktarı tam olarak belirlenebilir olmasa da başvurucunun zararını yaklaşık olarak hesaplamak suretiyle zamanaşımı süresi içerisinde ıslah talebinde bulunma imkanının olduğuna dayanılmıştır.
AYM somut olayda, başvurucunun her iki davayı da Kanun'da öngörülen süre içerisinde açtığını belirtmiştir. Bununla birlikte dava sürecinde Mahkemece atanan bilirkişiler tarafından yapılan değerlendirmede tespit edilen zararın, başvurucunun iddia ettiği zarardan daha yüksek olduğu görülmüştür. Tam da bu sebeple başvurucu ıslah dilekçesi vermiş ve AYM tarafından başvurucunun zararını bilmesinin imkanı olmadığı kabul edilmiştir.
Mevcut davaya özgü koşullar dikkate alındığında zamanaşımı süresinin bu şekilde uygulanması tazminatın tamamının talep edebilme imkanından mahrum bırakmaktadır. Nitekim söz konusu zararın parasal karşılığı ancak ikinci tazminat davası sonrasında bilirkişiler tarafından yapılan değerlendirmeler ile açıklığa kavuşturulmuştur. Üstelik ilgili bilirkişi raporu ancak başvurucunun ilk davayı açmasından yaklaşık 9 yıl, ikinci davayı açmasından yaklaşık 1 yıl 10 ay sonra düzenlenmiştir. Buna ilaveten Bölge Adliye Mahkemesi, açılan ek davanın asıl davanın devamı niteliğinde olup ek davayı ille dava dosyası ne birleştirildiğinden başvurucunu yaptığı bedel artırımının gerçekte ıslah işlemi olduğu sonucuna varılmıştır.
AYM’ye göre dava hakkının on yıllık süre ile sınırlandırılması meşru bir amaca yöneliktir. Ancak başvurucuya yüklenen külfete bakıldığında, başvurucunun uğradığı zararı bilirkişi raporu olmadan bilmesi ihtimali bulunmamaktadır. AYM, bilirkişi raporunun olay tarihinden itibaren tam 11 yıl sonra elde edilebildiği ve bu konuda başvurucunun bir kusuru da olmadığı gerçeğini vurgulayarak Bölge Adliye Mahkemesi’nin bu hususu dikkate almadığı yorumunda bulunmuştur. Buna ilaveten, Bölge Adliye Mahkemesinin belirsiz alacak olarak açılan ikinci davayı da ilk davanın devamı olarak kabul ederek belirsiz alacak davasına ilişkin hükümleri uygulamadığına da dikkat edilmelidir. Dolayısıyla somut olayın koşullan altında davaya konu alacağın niteliği ve yargılama sırasında belirlenen miktar da dikkate alınarak başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Hazırlayanlar:
Stj. Av. Cevdet Emre Koçak
Av. Doğa Can Altınözlü