Anayasa Mahkemesi (“AYM”) 18.09.2024 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan kararı ile tam yargı davalarında dava açma süresinin, eylemin idarliğinin ortaya çıkmasından itibaren başlaması gerektiğini hükme bağlamıştır. Aksi bir yorumla dava açma süresinin doğrudan eylem tarihinden itibaren başlatılması, fazlasıyla katı bir yorum olarak değerlendirilip mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak sayılmıştır. (AYM’nin 18.09.2024 tarihli ve 32666 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 18.04.2024 tarihli ve 2021/5135 sayılı kararı)
Başvuruya konu somut olay şu şekildedir:
Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 11.05.2013 tarihinde biri belediye binası önünde, diğeri postane binasının yakınlarında olmak üzere bomba yüklü iki aracın infilak ettirilmesi suretiyle terör saldırısı gerçekleştirilmiştir. Saldırı sonucu 51 kişi yaşamını yitirmiş, 222 kişi yaralanmıştır. Başvurucunun annesi F.Z. ile kız kardeşi M. Z. de söz konusu saldırıda bayatını kaybetmiştir.
F.Z. ve M.Z.’nin mirasçısı olan başvurucunun 22.05.2013 tarihinde Hatay Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna yaptığı başvuru üzerine 21.06.2013 tarihinde sulhname imzalanmış, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun (“5233 sayılı Kanun”) uyarınca 51.685,90 TL tutarında maddi tazminat başvurucuya ödenmiştir.
Daha sonrasında İçişleri Bakanlığınca yapılan düzenlenen ön inceleme raporunda özet olarak Hatay Emniyet Müdürlüğüne saldırı ile ilgili istihbarat bilgisi verildiği, araç plakası ve saldırganların kimliği hakkında bilgi verildiği buna rağmen emniyet birimlerinin patlama ile ilgili önlem almadığı belirtilerek emniyet birimlerinin kusurlu olduğu ve soruşturma izni verilmesi gerektiği kanısına varılmıştır.
İlgili emniyet görevlileri ve mülki amirler hakkında soruşturma izni verilmesi sonrasında Hatay Cumhuriyet Başsavcılığınca 30.12.2014 tarihinde görevi kötüye kullanma suçundan iddianame düzenlenmiş ve Hatay 7. Asliye Ceza Mahkemesi nezdinde 19.01.2015 tarihinde kamu davası açılmıştır.
Açılan ceza davası sonrasında başvurucu idareye tekrar başvuru yapmıştır. Başvurucu 18.11.2015 tarihli başvurusunda özetle; akrabalarının ölümü nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararların tazminini istemiştir. Başvurunun reddedilmesi üzerine başvurucu, idari yargı nezdinde, idare ile imzalanan sulhnamenin iptali ile maddi ve manevi zararların tazmini talepli tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde, patlamanın ve ölümlerin yaşanmasında idarenin kusuru olduğunu, istihbarat bilgisi bulunmasına karşın önlem alınmadığını ileri sürülmüş; dava açma süresine ilişkin açıklama yaparak 5233 sayılı Kanun’dan ayrı olarak kusur sorumluluğu temelinde dava açtığını vurgulanmıştır.
Hatay İdare Mahkemesi ise 17.02.2016 tarihli kararı ile davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir. İdare mahkemesi özetle; sulhnamenin iptali ve maddi tazminat talepleri bakımından sulhnamenin imzalandığı 21.06.2013 tarihinden itibaren en geç altmış gün içinde dava açılması veya aynı süre içinde idareye başvurulup başvuru neticesinde tesis edilecek işlemin sonucuna göre işlemin tebliğinden itibaren geri kalan dava açına süresi içinde, manevi tazminat talebi bakımından ise 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca olay tarihinden itibaren bir yıl içinde en geç 12.05.2014 günü idari başvuru yapılarak sonucuna göre otuz gün içinde dava açılması gerektiği belirtilmiştir. Bu süre içerisinden açılmayan davanın süre aşımı yönünden reddi gerekmiştir.
Karara karşı yapılan temyiz başvurusu sonucunda Danıştay, kararı bozmuştur. Danıştay, tam yargı davaları için öngörülen sürelerin idarenin eyleminin idarilik niteliği ortaya çıktıktan sonra işlemesi gerektiğini vurgulamıştır. Somut olayda ise eylemin idarilik niteliğinin ceza davasının açıldığı 19.01.2015 tarihinde öğrenildiği kabul edilmelidir. Bu sebeple süre aşım kararı bozulmuştur. Ancak daha sonrasında idarenin yapmış olduğu karar düzeltme talebi üzerine Danıştay, bozma kararının kaldırılmasına ve ilk derece mahkemesi kararının onanmasına karar vermiştir.
Bunun üzerine başvurucu bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu bireysel başvuruda özetle; eylemin idarenin kusurundan kaynaklandığının olay tarihinde bilinebilmesinin imkansız olduğunu, süre ret kararı neticesinde de mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
AYM somut uyuşmazlığı mahkemeye erişim hakkı ekseninde değerlendirmiştir. AYM öncelikle mahkemeye erişim hakkının niteliğini ve esaslarını açıklamış ve daha sonrasında da mevzuatta öngörülen dava açına süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanmasının veya bu sürelerin hatalı hesaplanmasının kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvurma hakkının ihlali ve mahkemeye erişim hakkının ihlali teşkil edilebileceği vurgulanmıştır.
Somut olayda mahkemelerin yorumu neticesinde başvurucunun mahkemeye erişim hakkının sınırlandığı sabittir. Önemli olan bu sınırlamanın makul, ölçülü olup olmadığı ve kanuni dayanağının ve meşru amacının bulunup bulunmadığının tespitidir.
AYM’nin daha önce benzer nitelikle başvurularda da belirttiği üzere, idari eylem nedeniyle uğranılan zararların tazmini talepli davalarda, eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken bazen de çok sonra yapılan araştırma, inceleme veya ceza yargılaması ile ortaya çıkmaktadır. Dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut şartlar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılmaktadır.
Somut olayda ölümün 11.05.2013 tarihinde meydana gelen terör saldırısı sonucu gerçekleştiği sabit olmakla beraber olayda idarenin kusurlu olması durumu, İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan inceleme, akabinde gerçekleşen soruşturma izni verilmesi işlemleri ve olayda ihmali/kusuru olduğu düşünülen emniyet hakkında açılan ceza davası ile açığa çıkmıştır.
Bu itibarla başvurucunun olayın gerçekleştiği tarih esas alınarak uğradığı zararlarla ilgili idari başvuru yapması ve sonrasında dava açmasının beklenmesi mahkemeye erişim hakkının ihlalidir.
Hazırlayan:
Av. Doğa Can Altınözlü